Gelişmiş Arama
Ziyaret
16635
Güncellenme Tarihi: 2008/02/18
Soru Özeti
Namaz ve diğer ibadetler niçin Arapça okunmalıdır?
Soru
Namaz ve diğer ibadetler niçin Arapça okunmalıdır?
Kısa Cevap

İslam evrensel bir dindir ve Müslümanları bir cephede ve tek bir sıfatta karar vermek istiyor. Böyle bir topluluğu oluşturmak, herkesin birbirleriyle anlaşacakları bir tek dil olmadan mümkün değildir. Uzmanların itiraf ettiğine göre dünyanın en kapsayıcı ve geniş dillerinden biri olan Arapça dili, uluslararası bir dil olarak tanınabilir.

Müslümanların namazı Arapça diliyle kılmaları, Müslümanların birliklerinin simgesi ve yegâne nişanesidir. Bu esas, tek bir kıbleye doğru namaz kılmaları gibi İslami diğer emirlerde de tecelli etmiştir.

Buna ek olarak, namazı değişmeyen belli bir şekilde kılmak, onu diğer dillere tercüme edilirken, uzman olmayan kişiler tarafından yapılacak olan herhangi bir tahriften ve temelsiz konularla karışmasının etkilerinden korumaktadır. Bu vesile ile de bu İslami ibadetin ruhu muhafaza edilmektedir.

Dua gibi bazı ibadetlerin Arapça olmasına gerek yoktur. Gerçi masum imamlardan bizlere Arapça olarak nakledilmiş dualar, bir taraftan derin öğretileri içermektedir ve tercüme edilirken bu öğretilerin hakkıyla nakledilmemesi mümkündür ve diğer yandan eşsiz bir edebi güzelliğe ve tatlılığa, sahiptir. Bundan dolayı Arapça nakledilmiş duaların onların manalarına dikkat edilerek Arapça diliyle okunması tavsiye edilir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruya daha dakik ve açık cevap vermek için birkaç mukaddimeyi sunmak zorundayız:

Birinci mukaddime: Arapça dili uzmanların itiraf ettiği üzere dünyanın en kapsayıcı ve geniş dillerinden biridir. Onda, en derin ve dakik manaları en etkili ve en güçlü bir edebiyatla açıklama kabiliyeti vardır.[1]

Bu yüzden neden Yüce Allah’ın beşerle konuşmak, varlığın hakikatini açıklamak ve insanların hidayeti için Arapça dilini kullandığının sırrı anlaşılır. Tabi Kuran'ın Arapça diliyle inişinin diğer delilleri de vardır. Onlardan bazılarına işaret ediyoruz:

1- İslam, Arap yarımadasında ortaya çıktı. Bu yüzden birinci derecede o bölgenin halkını kendi etrafında toplamalıydı. Cahil ve inatçı olan halkı İslam kendi eğitimi ışığında öyle bir değişime uğratmalıydı ki diğer bölgelere nüfuz edecek olan bu dinin asıl çekirdeğini oluşturmalıydı. O halde Kuran'ın Arapça diliyle inişi, doğal bir olay idi.[2] Eğer Kuran Arapça dili dışında bir dille inseydi, şöyle bir soru sorulabilirdi: Neden bu mesaj ilk muhatapları Arapça dilini konuşanlar olduğu halde Arapça dilinde inmedi?

2- Kuran birkaç yerde kendisinin hak olduğunu ispatlamak için meydan okumuştur.[3] Meydan okuma, bu mesajın ilk muhataplarının anlayacakları dilde olmasını gerektirmektedir. Ve yine Peygamber Efendimizin (s.a.a) iddiasının doğru olduğunu ispatlamak için muhataplarının buna güçlerinin yetip yetmediğini deneyebilmeleri gerekmekteydi.[4]

3- Muhaliflerin bahanelerini ortadan kaldırmak da Kuran'ın Arapça dilinde inmesinin delillerinden birisidir. Eğer böyle olmasaydı bir grup, Kuran'ın anlaşılamaz olduğunu bahane ederlerdi onu kabul etmekten kaçınırlardı.[5] Diğer bir grup da şöyle bir şüphe ortaya atarlardı: Peygamber Efendimiz (s.a.a) bu Kuran'ı kendisi gibi Arap olmayan bir insandan almıştır.[6]

İkinci mukaddime: İslam evrensel bir dindir.[7] Tek bir ümmeti oluşturmak, böyle bir dinin programında yer alır. Peygamber Efendimiz (s.a.a) de Medine'deki hükümetin başlangıcında Müslümanlar arasında kardeşlik akdi okudu ve onlar birliğe çağırdı. Bu asıl, birçok İslami ibadetlerde kendisini göstermiş ve tecelli etmiştir.

Her ibadet iki bölümden oluşmuştur. Bir bölümü onun şekli ve zahiriyle ilgilidir. Öyle ki amelen onu yerine getirmeyi gerektirir. Ve diğer bir bölümü de onun ruhu ve batınıyla ilgilidir. O da insanı ona iten sebep ve niyetle ilgilidir.

Zahirde bir insanın bir ibadetsel ameli yerine getirmesi mümkündür. Örneğin bir sıra insan bir cemaat namazını yerine getiriyorlar. Ama o safta yer alanların namaza özünü teşkil eden niyet yönünden farklı olmaları mümkündür. Birisi sırf Allah rızası için safta duruyor ve diğeri ise dünyevi bazı hedeflerine ulaşmak için safta duruyor olabilir.

Eğer bir ibadet gerçek muteva ve öze sahip ise insanın kendisini yetiştirmesine sebep olabilir.[8] Böyle bir ibadetin ışığında insanlar terbiye olurlar ve maksada ulaşırlar.

Ama İslam güzel bir plan ile ibadetlerin şeklini ve zahirini de insanların eğitilmeleri için bir ders olarak planlamıştır. Acaba neden İslam bütün Müslümanların bir yöne doğru namaz kılmalarını emretmiştir? Acaba ibadetin ruhunu yani Allah'la irtibatın diğer bir yöne namaz kılmakla gerçekleşmesi mümkün değil miydi? Meğer Allah sadece o noktada mıdır? Veya neden bütün Müslümanlar bir ayda ve özellikle de Mekke'de bir araya geliyorlar ve belli amelleri belirlenmiş günlerde yerine getiriyorlar? Meğer o zamandan başka bir zamanda ve başka bir mekânda hac ibadetinin ruhu elde edilemez ve Allah'la irtibat kurulamaz mı? Hiç şüphesiz İslam bu ibadetlerin ışığında bütün Müslümanların mutlak bir olan Allah'a yönelmelerini ve hem de toplumsal vahdete ulaşmalarını istemektedir. Bincisi ibadetin ruhuyla elde edilir ve ikincisi de ibadetin zahiriyle elde edilir.

Arapça diliyle namaz kılmak ve diğer ibadetleri yapmak, İslam'ın evrensel oluşunun nişanelerinden birisidir. Zira bir tek cephede ve bir tek safta yer alan topluluk, birbirleriyle anlaşmaları için bir tek dillerinin olmasını gerektirmektedir. Yani kendi yöresel ve anadillerinin yanında bir genel dilerinin de olması gerekmektedir. Çünkü böyle bir topluluğun bir tek dilleri olmadan aralarında birlik sağlanmaz.[9]

Bugün bir grup düşünürler şuna inanmaktadırlar: Dünya bir tek ülke olmadıkça onlar mutlu olamayacaklardır. Bundan dolayı da çeşitli proje ve programlar yapmaktadırlar. Onların programlarından birsi de uluslararası bir dilin oluşturulmasıdır.

Acaba Peygamber Efendimizin (s.a.a) zamanında İslam'ın ilk muhatapları, o günün dünyasının kültürü, tarih boyunca insanların hidayetinin lüzumu ve gerekliliği ve tek bir yürek olma ve birlik içinde olma konuları dikkate alındığında, en mükemmel bir dilin, Kuran'ın ve ibadetlerin dili seçilmesinden başka diğer bir yol mu vardı? Neticede derin manaları ve ince hakikatleri açıklamanın yanı sıraonun ışığında insanlar birbirlerine bağlılığa ve güzel bir İslami anlaşmaya varmış olsunlar. Şimdi tasavvur ediniz ki örneğin Hac günlerinde Mescid'ul Haram'da kılınan cemaat namazında eğer herkes namazı kendi yöresel diliyle kılmış olsaydı, bunun kendisi karmaşa meydana getirmez miydi ve çirkin ve beğenilmez bir şey olmaz mıydı?

Elbette namazın dilinin bir olması namazın zahiriyle ve şekliyle ilgili olsa da bu namazın batınının ve ruhunun da korunmasını sağlamaktadır. Yani eğer herkes kendi diliyle namaz kılması gerekiyor olsaydı, uzman olamayan kimseler tarafından yapılan yanlış tercümelerle namazın tahrif uğraması ve ibadetlerin hurafeler ve esassız konularla karışma ihtimali ortadan kalkmazdı.

Konun sonunda bahsimizin kâmil olması için iki noktayı hatırlatmak gerekmektedir:

1- Kelimelerin ve zikirlerin Arapça olması her hükümde gerekli ve şart değildir. Örneğin bazı âlimlerin görüşüne göre nikâh akdinin Arapça okunmasının zarureti yoktur.[10] İmam Humeyni (k.s) gibi bazı âlimler de şöyle buyuruyorlar: Eğer mükellefin kendisi nikâh akdini Arapça okuyamıyorsa ve birisini vekil ederek Arapça okutması mümkün olsa da akdi Arapça dışında bir dille kendisinin okunması kuvveti bir görüştür.[11]

Duaların da mutlaka Arapça okunması gerekli değildir. Yani namazda duanın Farsça (ya da başka bir dilde) okunması caizdir. Gerçi masumlardan (a.s) nakledilen duaların manalarına dikkat edilerek ve düşünülerek Arapça okunmaları daha iyidir.

2- Söylenenler Müslümanların namazdaki ve diğer ibadetlerdeki zikirlerin manalarına dikkat etmedikleri manasında değildir. Her Müslüman'a kendi Allah'ıyla ne konuştuğunu anlaması için namazın ve duaların manasıyla aşina olması gereklidir. İşte ancak bu durumda onun amelleri kuru ve ruhsuz olmaz ve ibadetler onun için yücelmek için bir atlama tahtası  ve yükseliş makamı olur.



[1] El-Mizan, c4 s160 Tefsiri Numune, c9 s300, c13 s311, c21 s8 Ayetullah Mekarim Şirazi ve Ayetullah Subhani, Şüphelere Cevap, s293

[2] İbrahim, 4: “(Allah'ın emirlerini ve hakikatleri) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik.” Bakınız: Tefsiri Numune, c10 s237, 238 ve c9 s301.

[3] Meydan okuma, mübareze ve karşı karşıya gelmek için davet etmektir. Öyle ki eğer Kuran'ın Allah tarafından gelen bir mucize olmadığını düşünüyorsanız, onun benzeri bir sure ya da bir ayet getirin.

[4] Yusuf, 4, Zuhruf, 3, Şuara, 195, Taha, 27-28, Zumer, 28, Şura, 7, Ahkaf, 12, Duhan, 58, Kamer, 27, 31 ve 40 ve Fussilet, 3 ayetleri bu noktaya işaret etmektedirler. Bakınız: El-Mizan, c17, s359, Ayetullah Misbah Yezdi, Kuran'ı Tanımak, c1 s94-101.

Fussilet, 44, Şuara, 198. İmam Sadık (a.s) bir rivayette şöyle buyuruyor: Eğer bu Kuran, Arapça dışında bir dilde inmiş olsaydı, Araplar onun karşısında eğilmezlerdi. (El-Mizan tefsirinin Tefsiri Ayyaşi'den nakline göre, c15, s332) Araştırma için bakınız: Tefsiri Numune, c20 s303 ve Kuran'ı Tanımak, s94-101.

[5]

[6] Nahl, 13

[7] Araf, 158, Enam, 19, Enbiya, 107, Ahzab, 40, Secde, 42. Bakınız: El-Mizan, c4 s159-161.

[8] İnsan, namaz vesilesi ile Allah ile irtibata geçer. İşte bu namazın ruhu ve batınıdır. Öyle ki ona Kuran'ın ayetlerinde işaret olunmuştur: “Beni zikretmek ve yâd etmek için namaz kılın” (Taha, 13). “Şüphesiz namaz, insanı kötülüklerden ve çirkinliklerden alıkoyar” (Ankebut, 45). “Bilin ki kalpler ancak ve ancak Allah'ı yâd etmekle mutmain olur” (Rad, 28).  

[9] Bakınız: Ayetullah Mekarim Şirazi ve Ayetullah Subhani, Şüphelere Cevap, s293

[10] Ayetullah Girami, Muallakat, c4 s645

[11] Urvet'ul Vuska, c 2 645. dipnot.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    9831 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Birbirini seven ve ilişkilerinde günaha düşmek istemeyen kız ve oğlan hangi şer’i yolla sorunlarını giderebilirler?
    16977 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/10/22
    İslam’a göre kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Hekim olan Allah bu ikisini birbiri için yaratmıştır. Çünkü onlar birbirinin huzur kaynağıdır, birbirlerinin duygusal, ruhsal ve cinsel isteklerini karşılamaktadırlar.İslam iki tarafın da ihtiyaçlarının karşılanması için evliliğin (geçici veya daimi) çerçevesini belirlemiştir. Kadınla erkek ...
  • Niçin Abdulmuttalib oğlunun adını Abduluzza koymuştur?
    22722 تاريخ بزرگان 2008/07/22
    Abdulmuttalibin oğlu Ebu leheb (Haşim oğlu Abdulmuttalib oğlu Abduluzza) künyesi Ebu utbe’dir, Peygamber (s.a.a) efendimizin amcası ve aynı zamanda onun en katı düşmanlarından biridir. Annesi Beni Huzae kabilesinden Lubna ve eşi Harb ibn-i Umeyye’nin kızı ve Ebu süfyanın kız kardeşi, Ümm-i cemil adıyla tanınan Arvi veya Avra’dır. ...
  • Şia, Ömer b. Hattab’ın eşcinsel olduğuna mı inanmaktadır?
    14387 تاريخ بزرگان 2013/12/19
    Şia’nın raşit halifeler ve özellikle Ömer b. Hattab’a yönelik bakışı, imamların (a.s) bakışıdır. Şia’nın muteber hadis kitaplarının hiçbirinde Ömer b. Hattab’ın eşcinsel oluşu hakkında bir rivayet nakledilmemiştir. Şia’ya atfedilen bu tür sözlerin çoğu temelsizdir, esassızdır ve Şia âlimlerinin inancı değildir. ...
  • Ne zaman baba ve anne adına (onlardan vekalet ve niyabet olarak) namaz kılmak mümkündür?
    7573 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/07/28
     Diri bir kimse adına (onlardan naip ve vekil olarak) farz namaz ve oruç yerine getirmek caiz değildir. Mükellef olan her kes kendi farz namazlarını mümkün olan her şekilde yerine getirmelidir. (İster ayakta, ister oturarak, ister yatarak hatta işaret ile)İmam Humeyni ve diğer taklit ...
  • Şerî mesafe miktarı ne kadardır?
    5524 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/23
    A. Şerî mesafenin miktarı hakkında birkaç görüş vardır: Bazıları mesafe miktarının 22/5 km olduğu görüşündedir.[1] Bazıları şerî mesafenin 21/5 km olduğu fikrini taşımaktadır.[2] Bir grup da şerî mesafenin 22 ...
  • Cenabet olan kimse gusül almadan banyodan çıkarsa bütün bedeni necis sayılır mı?
    24678 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sorunun cevabını vermeden önce şu noktayı hatırlamamız gerekir: Cenabetten maksat necasetle bütün bedenin necis olması değildir. Cenabet gerçekte manevi necasettir. Meni bedenin tümünü değil yanlızca bedenin değdiği yeri necis eder, yıkamakla ve necasetin gidermesiyle değdiği yer pak olur. Örneğin cenabet olan ...
  • Kuran’a göre gençlerin toplumdaki rolü nedir?
    2910 Tefsir 2020/01/20
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    12947 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • Nafile namazlarını hangi zamanlarda kılmak gerekir?
    10895 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/22
    Nafile namazlarını kılmak, farz namazları kılmak için hazırlık oluşmasına ve insanda farzları ve farz namazları yerine getirmeye dönük bir rağbet meydana gelmesine neden olur. Nafilenin en önemli etkisi, yakınlık hadisi adındaki hadiste belirtilen şeydir: İmam Sadık (a.s) büyük atası Peygamberden (s.a.a), Peygamber (s.a.a) Cebrail’den ve Cebrail de Yüce Allah’tan ...

En Çok Okunanlar