Gelişmiş Arama
Ziyaret
6105
Güncellenme Tarihi: 2008/04/10
Soru Özeti
mehdilik felsefesinin temelleri nelerdir?
Soru
mehdilik felsefesinin temelleri nelerdir?
Kısa Cevap

Mehdilik felsefesinin temelleri iki yönden; illet-i gayi (ereksel neden) ve illet- faili (edimsel neden) incelenebilir.

Yani; hilkatin hedefli olduğu ve amacın dışına da çıkılmasının muhal olması gereği, kâmil bir insan olmalıdır; bu kâmil insan hilkat âleminin illet-i gayi (ereksel neden) sayılır. İllet- faili (edimsel neden) açısından ise şöyle denebilir:

Faili illetler (edimsel nedenler) açısından konu şöyle açıklanır: Sebep ve sonucun cinsi itibariyle, her yönden vahit olan ve hiç kesret (çokluk) yönü olmayan birinci illetle, kesret (çokluk) olan âlemin arasında, bir birlik yönünün olması gerekir. Bu birlik yönü de sadece nefis âleminde mümkündür. ve o da Peygamber’in (s.a.a.) ve Ehl-i Beyit’in temiz ve güzel nefisleridir.

Ayrıntılı Cevap

Mehdilik felsefesinin temelleri iki yönden; yani illet-i gayi (ereksel neden) ve illet- faili (edimsel neden) yönünden incelenebilir.

1) Kamil insan ve illet-i gayi (ereksel neden) silsilesinde yer alması:

Âlemin yaratılışındaki ilahi hedef ve onun illet-i gayisi (ereksel nedeni), kâmil insandır. Bu hedef ve amaç da on dört masunun vücudunda tecelli etmiştir ve bu yüzden o, yeryüzünün hâkimi ve Allah’ın halifesidir.

Bu şekilde bir yönelişle İslam felsefecileri, yeryüzünde kâmil veli ve Halifetullah’ın olması konusuna ele almış ve onu kendi ilke ve delilleriyle ispatlamışlardır.

Felsefenin önderi Ebu Ali Sina, “Eş-Şifa” kitabının bir bölümünde imam ve halife konusuyla ilgili olarak kâmil insanın batını, ahlaki ve ameli makam ve mertebelerini anlatarak şöyle diyor: Eğer birisi bu özellikle yani peygamberlerin sıfatıyla sıfatlanırsa, insani bir eğitici olur… ve o yeryüzünün hakimi ve onda Allah’ın halifesi olur.[1]

İşrak felsefesinde de, toplumun önderi ve imamı konusu ele alınarak gaybet konusuna teveccüh edilmiştir.

Şeyh İşrak Şehab-ud Din Suhreverdi, “Hikmet-ul İşrak” kitabında imam, rehber, toplumun başkan ve rehberinin kısımları konusunu bahsederek kendi İşrak felsefesi kaynaklarına göre, bir toplumun yöneticisi, başkanı ve rehberinin taşıması gereken şartları beyan etmiştir. O bu hususta şöyle diyor: Âlem, hiçbir zaman hikmet (sağlam ilim), delil ve açıklamalara sahip olan birisinin varlığından boş kalmaz. Böylesi bir şahıs Allah’ın yeryüzündeki halifesidir ve yer ve gökyüzü olduğu sürece de bu şekilde devam edecektir. Sonuç olarak her zamanda, kâmil ilim ve amelin örneği ilahi bir şahıs, Allah’ın halifesi ve toplumun yönetimine sahip olacak ve hiçbir zamanda yeryüzü böyle bir insandan boş kalmayacaktır… Yönetimin ona ait olduğunu söylemekten maksadımız, onun yöneticilik makamını ele geçirmesi değildir. “İlahi İmam” bazen açıktan devlet kurarak güç kazanır bazen de son derce bir gizliliğe (gaybet) bürünür. Bu imam, insanlar tarafından “Zamanın Kutbu”, “Zamanın Velisi olarak adlandırılan imamdır. Ondan bir iz olmasa dahi toplumun yönetimi ona aittir. Tabiî ki bu lider, ortaya çıkarak hükümetin başına geçecek olursa, o dönem nurla dolur.[2]

Allame Tabatabai, velayet risalesinde şöyle yazmaktadır: Velayet, kâmil insanın en son derecesidir ve şeriatın gelmesinin en son amacıdır.[3]

Allame Tabatabai, El-Mizan tefsirinde şöyle söylemektedir: Velayet kelimesi için birçok manalar söylendiyse de, onun asıl manası, iki şey arasında engel olan bir aracının, o iki şey arasında hiçbir şey kalmayacak şekilde, kaldırılmasıdır.[4]

İhvan-us Sefa felsefecileri de kendi felsefelerinde, Mehdi (a.f.) konusunun önemine yer vermişler ve “gaybet ve zuhur” (mehdilik) konusunu açıklamışlardır:

Onlar Mehdi’ye (a.f) ve onun, yeryüzünü, zulümle dolduktan sonra gelip, adaletle dolduracağına inanmaktadırlar.

…İmamlar için iki dönem vardır: Açıklık dönemi ve gizlilik dönemi. Açıklık döneminde, imamlar insanların arasında açıktadırlar ve gizlilik döneminde ise (insanların arsında olmalarına rağmen) tanınmıyorlar. Bu olay korkudan dolayı değildir. Ama gaybete çekilmiş imamın yaranları, onun yerini bilerek istedikleri zaman yanına gidebilirler ve eğer böyle olmazsa bir dönem için Allah’ın hücceti olmamış olur. Ama Allah-u Teala, hiçbir zaman mahlûkatı hüccetsiz bırakmaz ve insanlarla onun arasında olan bağı kesmez. İmamlar, açıklık döneminde de gizlilik döneminde de yeryüzünün direkleri ve Allah’ın gerçek halifeleridirler. Açıklık döneminde de gizlilik döneminde de, ölen birisi eğer zamanının imamını tanımamışsa, cahiliyet zamanın insanları gibi ölmüş demektir.[5]

Büyük âlimlerden bir grubu şöyle dediler: İnsanın yaratılış hedefi, tekâmüldür. Tekâmül, daha üstün bir varlığa bağlanmaktır ve üstün varlık da sadece Allah-u Teala’dır. Bu hedef, mutlaka bazı insanlarda gerçekleşmelidir. Eğer gerçekleşmezse, amacın dışına çıkılmış olur ve Allah’ın fiillerinde amacın dışına çıkılması da, onun acizliği veya cahilliği anlamına gelir ki bu da muhal bir şeydir. Ve bu insanlar, on dört masumların ta kendileridirler;[6] Yani illet-i gayi (ereksel neden) esasına göre âlemin yaratılış hedefi, kâmil insandır.

2) Kamil insanın faili illetler (edimsel nedenler) zincirinde yer alması:

Faili illetler (edimsel nedenler) açısından konu şöyle açıklanır: Sebep ve sonucun cinsi itibariyle, her yönden vahit olan ve hiç kesret (çokluk) yönü olmayan birinci illetle, kesret (çokluk) olan âlemin arasında, bir birlik yönünün olması gerekir. Bu birlik yönü de sadece nefis âleminde mümkündür. Zatında madde âleminden ve maddenin ürünü olan ve kemal ve fiili makamda ise tecerrüt âleminden olan iki yönlü bir nefis yani her hangi bir nefis değil, kesretleri (çokluluğu) etkisi altına alacak kâmil bir nefistir ve o da Peygamber’in (s.a.a.) ve Ehl-i Beyit’in temiz ve güzel nefisleridir.[7]

Eğer Peygamber (s.a.a.) olmasaydı, âlemin birlik yönü olmayacak ve o zamanda da kesretler(çokluklar) olmayacaktı.

Merhum Seyit Haydar Amuli, Cami’-ul Esrar kitabında şöyle yazıyor: Allah’ın gözü, kâmil insandır ve “Levlake…” hadis-i kutsisinde buyurduğu gibi Allah-u Teala, onun bakışıyla âleme bakar.[8] Yani kâmil insan, kemal makamında vasıl makamına erişir ve âlemi sebepler yoluyla idare eden Allah, kâmil insan yoluyla âlemi idare eder.[9]

Merhum Seyit Haydar Amuli, başka bir yerde ise şöyle demektedir: Sebep-sonuç ilişkisi kaidesi türünden ve açık olan felsefi bir kaide (Birden sadece bir ortaya çıkar veya bir sadece birden ortaya çıkar), bizimle Allah arasında yaratılışta, feyiz verilmesinde, tekâmülde, hacetlerin karşılanmasında ve… bir aracının olması gerektiğini bize anlatmaktadır. Felsefe’de zikredilen aracılara “Mukaddes Akıllar” tabiri kullanılır. Meşşa grubu, onların 10 tane olduğunu söylemekte ve İşrak grubu ise zikredilen sayıyı delilsiz saymakta ve akılların çok olduğuna, hatta sonsuz olduğuna inanmaktadırlar.[10]

Burada Camie-i Kebire ziyaretinin şu cümlelerinin anlamı açıklık kazanmaktadır: “Allah sizinle başlatır ve sizinle sona erdirir; sizinle yağmuru yağdırır, sizinle gökyüzünün, onun izni hariç, yeryüzüne inmesini engeller; sizinle kalplerden gam ve sıkıntıyı giderir. Peygamberlere inen ilimler ve meleklerin getirdikleri sizin yanınızdadır.[11]

Sözümüzü İmam Humeyni’nin bir açıklamasıyla noktalayalım:

İnsanın yaratılış gayesi, kutsi hadislerde geldiği gibi (Ey âdemoğlu! Her şeyi senin için ve seni de kendim için yarattım), mutlak gayb âlemidir. Kuran-ı Kerim’de Musa ibn-i İmran’a (ala nebiyyina ve alih ve aleyhisselam) şöyle hitap ediliyor: “Ben seni kendim için seçtim.”[12] Ve başka bir yerde de: “Ben seni seçtim. Şimdi vahyedilene kulak ver.”[13] Yani insan, Allah ve onun mukaddes zatı için yaratılmıştır ve O’nun mahlûkatı içerisinde seçilmiştir. Tekâmülünün hedefi, Allah’ın katına ulaşması, O’nun zatında fani olmak ve onda fani kalmaktır. Onun dönüşü, Kuran-ı Kerim’de de buyrulduğu gibi; “Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir.”[14] Allah’a doğru, Allah’tan, Allah’ta ve Allah ile birliktedir. Diğer varlıklar da insan sayesinde Allah’a yönelirler; aslında onların dönüş yeri insanadır. Velayet makamının bir kısmını açıklayan Camie-i Kebire ziyaretinde de bu konuyla ilgili şöyle geçmektedir: “ve mahlûkatın dönüşü sizedir; onların hesabı size aittir.” Ve yine: “Allah, sizinle başlatır ve sizinle sona erdirir.”

Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir. “Gaşiye suresi 25. ve 26. ayetler) ve Camie-i Kebir’de şöyle buyrulmaktadır: “Ve mahlûkatın dönüşü sizedir; onların hesabı size aittir.” Bu tevhit sırlarından bir sırdır ve kâmil insana müracaat etmenin Allah’a müracaat etmek olduğuna dair bir işarettir. Çünkü kâmil insan Allah’ta mutlak bir şekilde fani olmuştur; kendisinde enaniyet (benlik) yoktur. Kuran ve hadislerde işaret edildiği gibi, onun bizzat kendisi güzel isimlerdendir ve ism-i azam’dandır.

 

Daha fazla araştırma için başvurulacak kaynaklar:

Şifa, İlahiyat, onuncu makale,(halife ve imam)

Kabesat, yeni baskısı, s: 397.

Hikmet-i İşrak, c: 2, s: 11–12.

Hikmet-i İşrak’ın Şerhi, s: 23–24.

İslam Âlemindeki Felsefe Tarihi, s: 207–208.

Hekimi, Muhammed Rıza, Batı Güneşi, s: 152–158.



[1] Eş-Şifa, s: 455, beşinci bölüm. Menzume şerhinde Bu Ali Sina’nın ibareti şöyle gelmiştir: “Bu faziletlerin başı, iffet, hikmet ve cesarettir ve bunların toplamı da adalettir. Adalet, teorik faziletin dışındadır. Eğer birisi buna ilave olarak teorik fazilete de sahip olursa kurtuluşa ermiştir. Eğer birisi bunlara da ilave olarak peygamberlerin sıfat ve özellikleriyle sıfatlanırsa, insani eğitmen (türlerin şekillerinde eser sahibi) olur. Ve… Allah kullarının işleri ona sevk edilir; yani onlara tekvini ve teşrii velayeti olur. O, yeryüzünde hâkim ve Allah’ın halifesi olur. (Şerh-i Manzume, c: 4, s: 313.)

[2] Hikmet-i İşrak, Şeyh İşrak’ın yazdığı eserlerin toplamından, c: 2, s: 11–12; Şerh-i Hikmet-i İşrak, s: 23–24.

[3] Kitab-uş Şia, Henri Kerbon ile yapılan konuşmaların toplamı, s: 185–186.

[4] El-Mizan, c: 10, s: 89.

[5] Hana El-Fahuri, Halil-ul Cer, Tercüme, ayet, Abd-ul Muhammed, İslam âlemindeki felsefe tarihi, s: 207–208.

[6] Gerami, Muhammed Ali, “Levla Fatıma” hadisi hakkında, s: 17.

[7] Aynı kaynak, s: 22.

[8] Cami’-ul Esrar, s: 381.

[9] Gerami, Muhammed Ali, “Levla Fatıma” hadisi hakkında, s: 23.

[10] Gerami, Muhammed Ali, “Levla Fatıma” hadisi hakkında, s: 66–70.

[11] Mefatih-ul Cinan, s: 549.

[12] TÂHÂ suresi 41. ayet.

[13] TÂHÂ suresi 13. ayet.

[14] ĞÂŞİYE suresi 25. ayet.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    9831 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Birbirini seven ve ilişkilerinde günaha düşmek istemeyen kız ve oğlan hangi şer’i yolla sorunlarını giderebilirler?
    16977 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/10/22
    İslam’a göre kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Hekim olan Allah bu ikisini birbiri için yaratmıştır. Çünkü onlar birbirinin huzur kaynağıdır, birbirlerinin duygusal, ruhsal ve cinsel isteklerini karşılamaktadırlar.İslam iki tarafın da ihtiyaçlarının karşılanması için evliliğin (geçici veya daimi) çerçevesini belirlemiştir. Kadınla erkek ...
  • Niçin Abdulmuttalib oğlunun adını Abduluzza koymuştur?
    22722 تاريخ بزرگان 2008/07/22
    Abdulmuttalibin oğlu Ebu leheb (Haşim oğlu Abdulmuttalib oğlu Abduluzza) künyesi Ebu utbe’dir, Peygamber (s.a.a) efendimizin amcası ve aynı zamanda onun en katı düşmanlarından biridir. Annesi Beni Huzae kabilesinden Lubna ve eşi Harb ibn-i Umeyye’nin kızı ve Ebu süfyanın kız kardeşi, Ümm-i cemil adıyla tanınan Arvi veya Avra’dır. ...
  • Şia, Ömer b. Hattab’ın eşcinsel olduğuna mı inanmaktadır?
    14387 تاريخ بزرگان 2013/12/19
    Şia’nın raşit halifeler ve özellikle Ömer b. Hattab’a yönelik bakışı, imamların (a.s) bakışıdır. Şia’nın muteber hadis kitaplarının hiçbirinde Ömer b. Hattab’ın eşcinsel oluşu hakkında bir rivayet nakledilmemiştir. Şia’ya atfedilen bu tür sözlerin çoğu temelsizdir, esassızdır ve Şia âlimlerinin inancı değildir. ...
  • Ne zaman baba ve anne adına (onlardan vekalet ve niyabet olarak) namaz kılmak mümkündür?
    7573 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/07/28
     Diri bir kimse adına (onlardan naip ve vekil olarak) farz namaz ve oruç yerine getirmek caiz değildir. Mükellef olan her kes kendi farz namazlarını mümkün olan her şekilde yerine getirmelidir. (İster ayakta, ister oturarak, ister yatarak hatta işaret ile)İmam Humeyni ve diğer taklit ...
  • Şerî mesafe miktarı ne kadardır?
    5524 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/23
    A. Şerî mesafenin miktarı hakkında birkaç görüş vardır: Bazıları mesafe miktarının 22/5 km olduğu görüşündedir.[1] Bazıları şerî mesafenin 21/5 km olduğu fikrini taşımaktadır.[2] Bir grup da şerî mesafenin 22 ...
  • Cenabet olan kimse gusül almadan banyodan çıkarsa bütün bedeni necis sayılır mı?
    24678 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sorunun cevabını vermeden önce şu noktayı hatırlamamız gerekir: Cenabetten maksat necasetle bütün bedenin necis olması değildir. Cenabet gerçekte manevi necasettir. Meni bedenin tümünü değil yanlızca bedenin değdiği yeri necis eder, yıkamakla ve necasetin gidermesiyle değdiği yer pak olur. Örneğin cenabet olan ...
  • Kuran’a göre gençlerin toplumdaki rolü nedir?
    2910 Tefsir 2020/01/20
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    12947 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • Nafile namazlarını hangi zamanlarda kılmak gerekir?
    10895 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/22
    Nafile namazlarını kılmak, farz namazları kılmak için hazırlık oluşmasına ve insanda farzları ve farz namazları yerine getirmeye dönük bir rağbet meydana gelmesine neden olur. Nafilenin en önemli etkisi, yakınlık hadisi adındaki hadiste belirtilen şeydir: İmam Sadık (a.s) büyük atası Peygamberden (s.a.a), Peygamber (s.a.a) Cebrail’den ve Cebrail de Yüce Allah’tan ...

En Çok Okunanlar