Gelişmiş Arama
Ziyaret
9186
Güncellenme Tarihi: 2011/12/18
Soru Özeti
Eğer Yüce Allah Peygamber ve kullarına iyyake nabudu ve iyyake nestain demelerini buyurmuşsa, neden “kul” (söyle) kelimesi zikredilmemiştir?
Soru
Benim sorum “iyyake nabudu ve iyyake nestain” (yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” ayeti hakkındadır. Bu sorunun cevabını daha önce başka bir siteden aldım, ama ikna olmadım. Yüce Allah bu ayeti kime söylemiştir? Eğer Allah elçisine veya kullarına söylemişse, “kul” kelimesi neden zikredilmemiştir? Lütfen cevabı özetle verir misiniz?
Kısa Cevap

Kuşkusuz Yüce Allah ibadet ve namazlarında istifade etmeleri için bu ayeti kullarına nazil etmiştir. Elbette benzer durumlarda genel olarak “kul” (söyle) ve “kulu” (söyleyiniz) gibi kelimler de cümle başında yer almaktadır. Ama Arap edebiyatını ve tüm dillerdeki mevcut diyalogları incelemeyle, kesin karine ve delillerin bulunması ve onların yardımı vasıtasıyla bazı kelimeler silinebiliyorsa ve böyle bir durumda ifade edilmek istenen manaya bir halel gelmiyorsa, böyle bir işin yapılmasının bir sakıncası olmaz. Öte taraftan, böyle silinmeler Kur’an’ın diğer yerlerinde de göze çarpmaktadır ve bu Kur’an’ın fesahat ve belagati ile de çelişmemektedir. Esasen değişik üsluplar ile söz söylemek sözün akıcılık ve güzelliğini artırır.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzdaki ipham, diyalog halinde ve iki taraflı olan Kur’an metinlerinin aşağıdaki gruplardan birinin kategorisine girmesiyle ilintilidir:

1. Birinci kategori, özel bir ameli yapmaları için Allah tarafından Peygamber ve diğer kullara bildirilen buyruklardır. Mesela “Ey peygamber! Rabbinden sana vahyedileni insanlara bildir”[1] ayeti veya “ey inananlar Allah’tan sakının”[2] ayeti buna örneklik teşkil eder.

2. İkinci kategori, Allah tarafından hazırlanmış ve Peygamber (s.a.a) ile diğer kullara bildirilmiş ve de Allah ile diyaloga girmeleri için onların istifade ettiği metinlerdir. Felak ve Nas sureleri ve birçok başka ayet bu kategoride yer alır. “De ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı”[3] ayeti veya “deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakub oğullarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik”[4] ayeti bunun örnekleridir. İşaret edilen bu iki grup ayet, olağan suretiyle “kul” (de ki) ve “kulu” (deyiniz ki) gibi tabirler ile başlamış ve Yüce Allah bu yöntemle Peygamber ve mümin bireylere bazı özel davranışlarda bulunmayı ve sözler söylemeyi tavsiye etmiştir.

3. Üçüncü kategori, Allah tarafından da teyit edilmiş başkalarından nakledilmiş sözlerdir. Bu nedenle, diğer mümin bireyler de onlardan istifade edebilir. Örneğin “onların sözleri ancak, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et” demekten ibaretti”[5] ayeti bu kabildendir.

Görünüşe göre dördüncü bir kategori olmayacaktır! Ama sizin iphamınız, Hamd suresindeki mevcut metnin ve bu cümleden olmak üzere işaret ettiğiniz ayetin belirtilen hangi kategoride yer aldığıdır? Ayetin manası göz önünde bulundurulduğunda onu birinci gruptan bilmek ve özel bir davranışı yapmak için emir vermek olarak algılamak mümkün değildir. Öte taraftan, başında “de ki” gibi hiçbir tabirin bulunmayışını da göz önünde bulundurarak onu ikinci grup ayetlerden saymak ve insanlara bildirilen hazırlanmış bir metin olarak algılamak olanaksızdır. Netice itibariyle metinde onu başka şahısların sözlerine isnat eden ve onaylama gayesinde olan hiçbir işaret de bulunmamaktadır! O halde Hamd suresi, kimin tarafındandır ve kime hitap etmektedir?! Yanıt bazında özet olarak şöyle söylemek gerekir: Açıkça veya karinelerden yararlanarak manayı muhataba aktarabilen her açıklama, Allah tarafından kullanılabilir. Hamd suresindeki işaret edilen ayetle ilgili olarak da, karinelerin varlığından hareketle, bu ayetin Allah tarafından hazırlanmış ve insanların istifade etmesi için kendilerine bildirilen metinlerden (işaret edilen ikinci grup) saymak gerektiği ve her namazda okunmasının elzem olduğu açıklığa kavuşmaktadır. Onun başında birçok benzer örnekte olduğu gibi “de ki” veya “deyiniz ki” gibi tabirlerinin bulunmayışın nedeni ise, bu kelimelerden istifade etmeden de istenen mefhumun muhataba aktarılabileceğidir. Çünkü:

1. Fatiha suresinin Kur’an’ın bir bölümü ve Allah tarafından olduğu hususunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır ve bu surenin “ummu’l-kitab” (kitabın annesi) olarak adlandırılması onun ayrıcalıklı oluşunu belirtmeye yeterlidir.

2. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette Allah’tan başkasına tapmak, açıkça yasak kılınmış ve dışlanmıştır.[6] Bu nedenle, ayetinin muhatının Allah’tan başkası olması hiçbir şekilde düşünülemez.

3. “De ki” ve “deyiniz ki” kelimeleri bu iki ayete özgü değildir. Kur’an-ı Kerim’de, metinde bulunan karineler nedeniyle, bazı kelimelerin silindiği başka örnekler de mevcuttur. Bunun açık numunesini nesne olan bitişik zamirlerin silinmesinde görmek mümkündür.[7] Yukarıdaki hususlar göz önünde bulundurulduğunda, Yüce Allah’ın “iyyake nabudu ve iyyake nestain” ayetini kulların yararlanması için nazil ettiği ve “de ki” veya “deyiniz ki” kelimesinin zikredilmemesinin ona bir halel getirmeyeceği konusunda bir şüphe kalmamaktadır. Bu kelimenin manası kendisi zikredilmeksizin bireyler tarafından rahatça anlaşılmakta ve esasen onun için başka bir anlam düşünülmemektedir.[8] Böyle bir tarzda söz söylemeyi günlük diyalog ve eğitimlerde de gözlemleyebilirsiniz. Örneğin, evlatlarına kelimeleri öğretmeye çalışan bir anne bazen onlara baba “söyle” veya anne “söyle” diye hitap etmekte ve bazen de “söyle” tabirini kullanmaksızın sadece evlatlarına öğretmek istediği kelimeleri dile getirmektedir. Böyle bir durumda eğitici sözlerinin başında neden “söyle” kelimesi kullanmadın diye bir itiraza maruz kalmaz. Bu husustaki iphamlarınız giderdiğimizi ümit ediyoruz.



[1] Maide, 67 "یا أیها الرسول بلغ ما أنزل إلیک من ربک"

[2] Bakara, 278 ve …

[3] İsra, 24 "قل رب ارحمهما کما ربیانی صغیرا"

[4] Bakara, 136 "قولوا آمنا بالله و ما أنزل إلینا و ..."

[5] Âli İmran, 147.

[6] Bakara, 83, Âli İmran, 64, Hud, 2 ve …

[7] Örnek: Alak, 14; Necm, 12 ve 35; Naziat, 36 ayetlerindeki “yerahu” yerine “yera” kelimesinin kullanılması ve Duha suresindeki 3, 6 ve 10. Ayetlerindeki kelimeler bu kabildendir.

[8] Yapılan açıklamalardan, eğer bu tabirleri kullanma gereği yok idiyse neden diğer ayetlerde onlardan istifade edilmiştir ve Kur’an’da artı sözler mi kullanılmıştır diye bir şüphe zihne gelmemelidir. Çünkü akıcı ve güzel sözün üstünlüklerinden birisinin sözde çeşitlilik (renklilik) olduğunu bilmeliyiz. Kur’an’daki birçok ayette de bu fesahat ve belagat sanatını net olarak görmekteyiz.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Cehennem ehlinin yüzü nasıldır?
    12098 Eski Kelam İlmi 2012/07/21
    Kur’an’ı kerim ayetlerini inceleme neticesinde şöyle bir netice alınabilinir: Bir taraftan cehennemliklerin yüzü yanma neticesinde derisi kendi kabuğuna çekilir, dudakları parçalanır çok çirkin ve korkunç bir hale gelir şekilde müşahede ediliyor. Bir diğer taraftan ilahi azabın yenilenmesi ve tekrarlanması için Allah u Teâlâ karar kılmış ki beden ...
  • Kabirde soru ve sual nasıldır ve gayri Müslimler için hangi şekildedir?
    13862 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Berzah sözlükte iki şey arasında yer alan perde ve engel anlamındadır. Istılahta ise Yüce Allah’ın dünya ve ahiret arasında karar kıldığı ve ölümden sonra insanın ilk menzili olan âleme denmektedir. Berzah âleminden kastedilen, kabir âlemidir; bu âlemde insan kıyamete dek özel bir tür yaşam sürecektir. Burada kabirden kastedilen şey ...
  • İç veya dış necaset insan içine sirayet ederse onu necis eder mi?
    5685 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Belirtilen soru büyük taklit mercilerinin bürolarına yollandı ve aşağıdaki cevaplar elde edildi:Ayetullah Uzma Hamaney (Ömrü uzun olsun):1 ve 2. Sorunun Cevabı: Necis olmaz.3. Sorunun Cevabı: Dışarıya çıktığında bizzat necis ile birlikte olursa necis olur.Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi (Ömrü uzun olsun):İçte birbirine değme ...
  • Vilayet-i fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyeti nasıl açıklanabilir ve acaba vilayet-i fakih Allah tarafından mı yoksa halk tarafından mı naspediliyor?
    6702 Eski Kelam İlmi 2012/04/02
    Çeşitli suretlerde “vilayet-i fakih” ve vilayeti fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyetini ispatlayabiliriz. İspatı için önemli olan ayrıntılı cevapta okuyacağınız akli ve nakli delillerdir. Şia’nın görüşünde velayeti fakihi ispatlayan delillere dikkatle velayeti fakih gaybet döneminde (asri gaybet) vilayeti fakihin vilayeti, imamların velayeti Peygamberimizin (s.a.a) velayetinin devamında olduğu ...
  • Acaba Allah yetmiş yaşındakileri seviyor ve seksen yaşındakileri, azap etmeyeceğini söylemiş midir?
    7625 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2015/05/27
    İmam Sadık’tan (a.s.), rivayi (rivayet içerikli) kaynaklarda müminlerin mükâfatı noktasında bir rivayet nakil edilmiş ki şöyle buyuruyor: kırk yaşından sonra imanlı kimseler her on senede Allah tarafından özel merhamet ve lütufla karşılaşıyorlar. Eğer bu rivayetin senedinde, azıcık tesamuh göstersek ve başka rivayetleri de bunun yanına koyup, dikkate alırsak ...
  • Ojeli tırnakla cenabet guslü alınabilir mi?
    10267 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/06/09
    Abdest ve guslün şartlarından biri suyun abdest ve gusül azalarına ulaşmasına engel olacak bir şeyin olmamasıdır.[1] Bu açıdan abdestle gusül arasında bir fark yoktur. Buna göre engel teşkil edecek şeyi gusülden önce gidermek gerekir. Giderildiğine emin olmadan gusül alınırsa o gusül batıldır.
  • Kadınlar, arka arkaya 31 gün olan orucun keffaretini hayız halinde nasıl yerine getirebilirler?
    5947 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/14
    Arka arkaya tutulması şart olan oruçlarda (keffaret veya adak orucu gibi), hastalık, hayız, nifas vb. özürlerden dolayı mükellef arka arkaya oruç tutamazsa özrü (hastalık, hayız, nifas...) giderildikten sonra orucunu tutmaya hemen devam ederse orucu sahih olur ve yeni baştan oruçları tutmasına gerek yoktur.
  • İran ve Irak savaşında şehit düşen bazı fertlerin cenazelerinin dağılmadığını ve yok olmadığını duydum. Bu duyumlar muteber ve güvenilir midir?
    6794 Eski Kelam İlmi 2012/04/04
    Canlı yaratıkların cisimlerinin yapısı gereği, ruh bedenden çıktıktan sonra tabii olarak beden kokar, çürür ve yok olur. Bu nedenle bazı bedenlerin yıllar geçtikten sonra aynı şekilde salim kalması uzak bir ihtimaldir. Ama Allah her şeye kadir olduğundan[1] böyle bir şey zihinden uzak tutulmamalı ve ...
  • Rüyada bilinçli olma imkânı mevcut mudur? Bazı rüyaların gerçekleşmesinin nedeni nedir?
    11161 Teorik İrfan 2012/02/18
    Bilgelerin görüşüne göre uyku, zahiri duyuların tedricen dış dünyayla ilişkisinin kesildiği, ama batıni duyuların henüz aktif olduğu bir haldir. Uyku anında dış dünyayla uğraşmaktan ve değişik meşguliyetlerden uzaklaşması neticesinde insan nefsi, melekût âlemine odaklanır ve nefis madde âleminden ne kadar çok uzaklaşırsa, nefsin kendi âlemiyle irtibat kurması daha fazla ...
  • Değişik düşünürlerin bakışında tanrı mefhumunun özellikleri nedir ve ortaçağ Hıristiyan filozoflarının bakışında başka hangi özellikler bulunabilir?
    7423 فلسفه غرب 2012/01/23
    Antik Yunan filozofları tüm şeylerin ve yaratılışın kaynağını araştırmada tanrı adında bir mefhuma ulaştı. Ortaçağ filozoflarının tanrısı, önceki filozofların tanrısından farklıdır. Hıristiyan filozoflarının tanrısı ile Yunan ve Roma tanrıları arasındaki fark, yaratan olmadadır. Tanrı hakkında değişik filozofların görüşleriyle aşina olmak için, ayrıntılı cevapta onların görüşleriyle ilgili olarak kısa bir ...

En Çok Okunanlar