Gelişmiş Arama
Ziyaret
6569
Güncellenme Tarihi: 2009/04/08
Soru Özeti
Âlimler ve müçtehitlerin Savefi Şahları hakkında ki genel görüşleri nedir?
Soru
1-Âlimler ve müçtehitlerin Savefi Şahları hakkında ki genel görüşleri nedir? İslam inkılâbının kurucusu İmam Humeyni (r.a)'in 'Şahların hepsi yaramaz insanlardır' diye dediğini duydum. Âlimlerin de genel görüşü bu yönde midir?
2-Savefi Şahlarının, On iki İmam (a.s)'ın takipçisi olduklarını söylemeleri acaba kendi saltanatlarını güçlendirmek için miydi? Nitekim böyle bir durum Osmanlı padişahları için de geçerlidir. Onlar da saltanatları için Sünniliği bir araç olarak kullanıyorlardı. Yoksa onların içinde saltanatlarına rağmen bu yolda dürüst ve dindar kişiler de var mıydı?
Kısa Cevap

Her şeyden önce bilmek gerekir ki âlim ve müçtehitler şöyle bir genel kaideye inanırlar: Dini tebliğ edip yaymak için çaba harcamak lazımdır ve onun temellerinin sağlamlaştırmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamalıdır. Ancak bu ortak hedefe ulaşmak için metot konusunda görüş ayrılığı olabilir.

İmam Humeyni (r.a)'in yaramaz dediği şey ülkenin idare edilmesinde saltanat sisteminin kullanılmasıdır. Yaramazdan kasıt kişiler ve sultanlar değildir. Açıktır ki, ister Müslüman olsun ister gayr-ı Müslim, ister Sünni olsun ister Şii hiçbir padişahlık silsilesinde o silsilede ki bütün sultanları eşit seviyede olduğu düşünülemez. Aksine onların kişisel ve toplumsal yaşamlarında din ve mektebe olan bağlılıklarında bir çok farklılık müşahede etmek kaçınılmazdır.

Ayrıntılı Cevap

1-Din âlimlerinin vazifesi ölçüleri belirlemektir. Bunu da yaparken eğer İslam toplumunu bilinçlendirmek için ayrıntıya girmek gerekmezse genellikle ayrıntıya girmezler.

İmam Humeyni (r.a.) devrimci mücadelesi sırasında, bazı kimseler, Şah Muhammed Rıza'nın girişimlerine eleştirileri vardı, ama saltanat nizamının yıkılmasından yana değildiler. Şah'ı bir şekilde Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi ve gölgesi olarak kabul ediyorlardı. İmam (r.a) böyle bir düşünce tarzını redderek, şahın seçilmesinde ve onun kurallarını koymada halkın hiç bir katkısı olmadığından dolayı böyle bir nizamı saçma diye nitelemiştir. Örneğin diyordu ki:

'Ancak saltanat, daha başından saçma bir şeydi. Bir insan bir millete sultanlık yapacak ve halkında hiç bir ihtiyarı olmayacak!?.'[1]

'Efendim neymiş saltanat ilahi inayetmiş!? Bunun gibi boş şeyler... Bunlar saçmalıktır.'[2]

'Yok memleketin şahıymış, yok bizdenmiş, yok Allah'ın gölgesiymiş! Böyle saçmalıklar işte.'[3]

İmam Humeyni (r.a)'in bu ve benzeri beyanlarına baktığımızda şöyle genel bir değelendirme yapabiliriz: İmam (r.a), kimin sultan ve şah olduğuna bakmazdı; O, devletin saltanat sistemiyle yönetilmesine karşıydı ve böyle bir sisteme saçma bir sistem diyordu. Fakat kendisinden Safevi hanedanı için saçma dediği duyulmamıştır. Konuşmalarının hiç birinde bu hanedanlığın kurucusu olan Şah İsmail'in aleyhinde bir söz söylediği görülmemiştir.

 

Öte yandan, kimileri de aşırıya gidip, sultanlarla beraber olmayı hatta onları irşad ve dini tebliğ amacıyla olsa bile kabul etmiyorlardı. Bu yüzden Nasıruddin Tusi ve Allame Meclisi gibi büyük alimleri bu tür ilişkilerinden dolayı saray mollası diye itham etmişlerdi. İmam Humeyni, bu aşırı düşünceylede muhalif olup şöyle buyuruyordu: 'Safevi sisteminde olan Merhum Meclisi, kendisi Safevi olmadı, Safevileri kendisine çekip onları alim etti. Onları ellerinden geldiğince medreseye çektiler, ilime çektiler... Biz de eğer yapabilirsek (vazifemiz aynıdır), eğer o gün onlar gibi hizmet edebilseydik biz de giderdik. Çünkü amacımız insan yetiştirmektir.'[4]

 

İmam (r.a)'in bu sözlerinden de Onun saltanat sistemini onaylamadığını, ama bazı yerlerde onlarla işbirliği yapmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Yine bazı sultanlar hakkında ki görüşü olumlu idi. Örneğin Safevi Hanedanlarına, Gacar ve Pehlevi Hanedanlarına göre daha iyi bir gözle bakıyordu. Çünkü sözlerinden çıkan şey şudur: Safeviler din alimleriyle oturup kalktıkları için onlardan etkilenmişlerdi. Bu da sultanlar için müsbet bir yön sayılmaktadır.

 

2-Sorunuzun bu bölümüne cevap verirken önce şu noktayı göz önüne almanız gerekir: Bazen diyorlar ki: İran ve Irak halkı, aslında Sünni idiler, ama Safevi yönetimi onları zorla Şii yaptı. Bunun karşısında şunuda duyuyoruz ki, Safevi sultanları, İranlıların Şia ve Ehl-i Beyt (a.s)'ın mektebine olan aşırı bağlılıklarından dolayı onlar bundan istifade etmiş ve kendi saltanatlarını güçlendirmişlerdir. İslam dünyasında Şiiler ve İranlıları karalamak için ortaya atılan bu iki zıt tahlili göz önüne alındığında şimdi siz şu soruya cevap verin: Sonuçta İranlıların teşeyyü etmesi Safevilerin zorlamasıyla mı oldu, yoksa Safevilerin mi teşeyyü etmeleri kendilerini İranlıların mezhebine uydurmalarından dolayı oldu?

 

Malesef bazı bilginler, Şii mektebinin karşında durmak için güçlü mantıklarının olmaması, diğer taraftan içinde bulunduğumuz iletişim çağında artık geçmişteki gibi gerçekleri sansür etme imkanları kalmadığından nasyonalist ve ırkçı duygular kabartılarak bu mektebin yayılamasını önlemeye çalışıyorlar.

 

Onlar, Irak halkına diyorlar ki, Şia, Acemlerin ortaya attığı bir şeydir, onu size zorla kabul ettirdiler. Türklere diyorlar ki, siz, Şii İranlıların düşmanı Osmanlıların varisisiniz. Osmanlı bir zamanlar İslam dünyasının lideriydi. Öyleyse Alevi bir mektebin etkisinde kalmak size yakışır mı? Ve İranlılara da diyorlar ki: Siz eskiden Şii değildiniz, Safevilerden sonra bu mezhebe geçtiniz... Eğer bu analizleri insafla incelersek onların hiç biri gerçeklerle uyuşmamaktadır. Aksine İslamın ve Şiiliğin birlikte ve aynı doğrultuda ilerlediğini anlarız.

 

Safevi Sultanlarının kalben teşeyyü mektebine inançları var mıydı yoksa kendi saltanalarının güçlendirmek için mi ona yönelmişlerdi konusuna gelince, söylemek gerekir ki: Bu iki konu arasında bir çelişki yoktur. Örnek verecek olursak: Sadr-ı İslam'da Müslüman komutanlar hem İslami düşünceye sahiptiler, hem de emirleri altındaki kişilerin İslami inançlarından galibiyete ulaşmak için faydalanıyorlardı. Safevilerin döneminde de bu hanedanın sultanları halkın Şiilik inancından faydalanmış olabilirler, ama bu onların bu mektebe kalben inanmadıkları anlamına gelmez.



[1] -Sahife-i İmam, c.4, s.490, Müessese-i Tanzim ve Neşr-i Asar-ı İmam Humeyni, Tahran

[2] -a.g.e. c.6,   s.28

[3] -a.g.e. c.11, s.96

[4] -a.g.e. c.8,   s.437

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Kur’an’a göre bir imamın sahip olması gereken özellikler nelerdir?
    10981 Eski Kelam İlmi 2011/03/03
    Kur’an-ı Kerim’de İmamet (insanın toplumsal liderliği manasında) meselesi ikiye ayrılmıştır: 1) Nur İmamları: Salih ve ilahi imamlardır. 2) Ateş İmamları: Küfür ve dalalet imamlarıdır. Kur’an’da nur imamları için zikredilen birçok özellik şunlardır: Masumiyet, hidayet eden, yakin ehli olan, ibadet eden, sağlam ve sabit, şahid, Allah yolunda cihad eden, ...
  • Şiiler Allah ile imamlar arasında fark olduğuna inanırlar mı?
    7227 Eski Kelam İlmi 2012/08/11
    Diğer ekoller gibi Şia ekolü de tarih boyunca sürekli ifrat ve tefrit eksenli akımların ilgisine muhatap olmuştur. Bu akımlar Gulat, Mukassire ve Nasibiler gibi değişik isimler ile Şiiler ve imamlar için zorluklar yaratmıştır. Şii imamları bu sapık akımların tehlikelerinden Şiileri korumak için sürekli çabalamışlardır. Onlar kendi konumlarını açıklayarak, ...
  • İmamlar, ne zaman şehid olacaklarını bildikleri halde, buna engel olmak için neden önlem almadılar?
    6729 Eski Kelam İlmi 2009/02/22
    Cevabın anlaşılabilmesiiçin önce bir kaç noktaya açıklık getirmek gerekir:1- Masum İmamlar (a.s), kendi şehadetlerinin yer ve zamanı da olmak üzere acaba bütün olayları biliyor muydular? Bunun kendisi incelenmesi gereken bir konudur ve ispatlanmış değildir.
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    5351 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Allah’ın bir olduğunun akli delili nedir?
    21428 Eski Kelam İlmi 2011/04/28
    İbrahimi dinlerin en önemli ilkesi olan tevhid, Allah Teala’yı bir bilmek, Onun bir olduğunu kabul etmektir. Tevhidin zıddı Allah’a şirk koşmaktır. Allah’ın her türlü şerik, eş ve benzerinin olmaması, her türlü harici akli ve vehmi terkipten uzak olması ve terkipsizliğinin ispatı Onun birliğinin ve tevhidinin ispatı dairesine girer.
  • SMS kanalıyla okunan talakın hükmü nedir?
    7260 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/12
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Hükümetin başında bir fakihin bulunması (veliyi fakih) dini istibdadın önünü alıyor mu yoksa istibdadın kendisine neden olacak mı?
    6278 Düzenler 2012/04/02
    Kendini beğenme, bencil ve nefis mihverlilik[i] istibdadi nizamların en önemli özelliklerindendir. Baskıcı hükümetler çok çeşitlilik içermesine rağmen aşağıdaki özelliklerde müşterektirler: Şahıs veya belli bir tabaka, halkın rızası olmadan onlara hükümet ediyor. Hükümetin gücünün genişliği kanundan daha üstündür ve hiçbir kanun onu ...
  • Şeyh Tusi’nin siyasî düşüncesinin devletsel boyutları nelerdir?
    5761 Düzenler 2010/09/22
    Şeyh Tusi’nin devlet hakkındaki siyasî düşüncesinin değişik boyutları vardır:1- İslam Devletin Hedefleri: Şeyh Tusi İslam devleinin nihai hedeflerinin şunlar olduğuna inanmaktadır:1-1- Toplumda düzen ve emniyetin sağlanması. Bunların olmaması durumunda kaos hakim olacaktır.
  • Haram aylarda savaşmak hakkında İslam’ın görüşü nedir?
    27588 Tefsir 2012/04/15
    Ayet ve rivayetlere göre, İslam haram aylarda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep) savaşmayı caiz görmemekle kalmamış, hatta hiç kimsenin bu aylarda savaşmayı düşünmemesi için katı bir tutum sergilemiştir. Hatta soruda belirtilen ayette haram aylarda savaşmak büyük bir günah sayılmış ve istenmeden işlenen cinayetlerin diyeti bile artırılmıştır. Bütün ...
  • Dualar, hangi şart ve durumlarda kesinlikle kabul edilmektedir?
    118898 Pratik Ahlak 2008/02/17
    Arapça bir kavram olan dua; seslenmek, çağırmak, birisine istekleri söylemek, onunla irtibat kurmak anlamına gelir. Terimsel olarak da; kulun Rabbine karşı elini ve tabii gönlünü açıp tazarru ve niyazda bulunması şeklinde tarif edilebilir. Öyleyse dua; küçük olanın büyük olana, hiçbir şeyi olmayanın sonsuz zenginlik sahibine, güçsüzün güçlüye, acizin kudret sahibine; ...

En Çok Okunanlar