Gelişmiş Arama
Ziyaret
24211
Güncellenme Tarihi: 2010/07/17
Soru Özeti
Neden dünyada günahsız çocukların acı çekmesi ve işkence görmesine tanıklık etmemiz gerekiyor? Eğer dünyada meydana gelen her hadisenin bir nedeni varsa ve herkes kendi amellerinin neticesini görüyorsa çocuğun günahı nedir? Eğer onun acı çekmesi etrafındakilerin uyanması nedeniyleyse, bu Allah’ın adaletiyle çelişmez mi?
Soru
Albert Kuma’nın “Veba” isimli kitabında bir soru dile getirilmiştir. Elbette bu soruya yazar tarafından bir cevap verilmemiştir. Yazar hikâyenin karakterlerinden birinin diliyle neden dünyada günahsız çocukların acı çekmesi ve işkence görmesine tanıklık etmemiz gerekiyor, diye bir soru sormaktadır. Eğer dünyada meydana gelen her hadisenin bir nedeni varsa ve herkes kendi amellerinin neticesini görüyorsa,bir çocuk hangi günah nedeniyle acı verici hastalıklara yakalanır? Eğer bir çocuğun acı çekmesi etrafındakilerin uyanması nedeniyleyse, onun başkalarının uyanması sebebiyle işkence görmesi Allah’ın adaletiyle bağdaşır mı?
Kısa Cevap

İslami öğretiler esasınca, şahıslar hakkında adalete riayet etme bağlamında ancak kendilerinin dünya ve ahiret hayatını birlikte değerlendirdiğimiz vakit yargıda bulunabiliriz. Aksi takdirde adaleti salt bu dünyada arayacak olursak, görünüşte adaletin tersine olan birçok hususla karşılaşırız. Gerçekte varlıkları başkaları için bir uyarı olan hasta çocukların acıları ve diğer hastaların çözümsüz problemleri, ahirette kendilerinin ya sınamaya tabi tutulmamaları veya birçok hususun görmezlikten gelinerek hesaplarının görülmesi ve de vaat edilen cennetin kendilerini beklemesini gerektirecek ve kesinlikle uygun bir telafide bulunulacaktır. Öyle ki sağlıklı bireyler bu şahısların haline bakıp gıpta edeceklerdir. Yanı sıra dünyadaki musibet ve sorunlar zorunlu olarak insanın yanlış davranışlarının neticesi değildir. Bundan dolayı bu çocukların ne gibi bir günahı vardı diye sorulması anlamsızdır.

Ayrıntılı Cevap

Cevabın başlangıcında dikkatinizi farazi bir örneğe yöneltiyoruz:

Çalışanlarının birçok imkâna sahip olması nedeniyle çalışmak için birçok talibi olan büyük bir şirketi göz önünde bulundurunuz. Bu şirketin müdürü çalışmak isteyen bireyler için pratik bir sınav göz önünde bulundurur ve ilgili bireylerin belirli bir günde belirli bir düzen içerisinde şirkete bağlı büyük bir fabrikanın değişik bölümlerinde çalışması gerektiğini, kendilerinin çalışmasının uzmanlar tarafından dikkat ve incelikle değerlendirileceğini ve bunun ardından sınırlı bir grubun işe alınacağını bildirir. Belirtilen günde iş talipleri değişik bölümlerde işe başlar, ama onların hepsi zayıf ve güçsüz bir gencin sıvanın başından sonuna dek demirlerin eritildiği ateşin yanında bir iş yapmaksızın ter döktüğünü ve çehresinin sıcaklıktan değiştiğini gözlemlerler. Tabii olarak diğer şahıslar onun için üzülür. Lakin sınavdan sonraki gün bu şahsın uzmanların filtresinden geçmeksizin büyük bir maaş ve imkânlar ile şirkette işe alındığı ve şirketin müdürünün dünkü işten maksadının tüm talipleri tam vakitle demirin eritildiği ateş yanına koymak yerine, onlara böyle bir işin kendileri için de gözetilebileceğine ve bu yöntemle kendilerinin hazırlığını ölçmeyi hedeflediği belli olur. Bu durumda verilen ödül karşısında yani daimi bir şekilde sınavsız işe alınma mukabilinde zor ve meşakkatli bir gün geçirmenin tahammül edilebileceğine diğer bireyler hükmeder. Belirtilen örneğe bir takım eleştiriler yöneltilebilir, lakin biz sorunuzun konusunu tamamıyla bu örneğe mutabık bir şekilde değerlendirmek veya esasen böyle bir sınama şeklini onaylamak istemiyoruz. Sadece hedefimiz bir teşbihte bulunmak ve bu vesileyle şu gerçeği derk etmektir: Büyük bir yönetimde bir müdür tarafından ilk bakışta açıklanamayan, lakin neticelerinin gözlenmesiyle savunulabilir bir takım davranışların yapılması muhtemeldir. Evrenin yönetiminin elinde bulunduğu yüce Allah, bizim maddi dünyamızı küçük bir geçit olarak tanıtmıştır. Buradaki zor sınavdan başarılı çıkmak için uhrevi ebedi yaşam mutluluğunu elde etmek gayesiyle belirli bir şekilde ondan geçilmesi gerekir. Bu geçitte her birey kendine has bir sınavla değerlendirilir. Biri servet ve bir başkası fakirlik ile sınanır. Biri sağlıkla ve bir başkası ise hastalık ile imtihana tabii tutulur.[1] Buna ek olarak deprem ve sel gibi belalar da insan için başka uyarılardır.[2] Esasen eğer bu uyarılar olmasaydı ve bir tür Allah’a muhtaç olmama ve O’nunla irtibat kurmama hissi insanlarda meydana gelseydi, onlar tuğyan ederdi. Kur’an-ı Kerim bu hususu açık bir şekilde öngörmüş ve şöyle buyurmuştur: “Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.”[3] Hz. Peygamberde (s.a.a) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Eğer insanlarda hastalık, ölüm ve fakirlikten ibaret üç şey olmasaydı, onlar asla başlarını öne eğmezdi. Enteresan olan şu ki bunların tümü insanda mevcuttur, ancak bununla birlikte insan inatçılık etmektedir!”[4] Bu düzlemde başkaları ile birlikte bu geçitte hareket halinde olan ve bir sınamaya tabi tutulmadan başkaları için sınav olan ve yolun sonuna gelindikten sonra hesapsız ve kitapsız bir şekilde cennete girecek olan bireyler de mevcuttur. Hz. Peygamberden (s.a.a) nakledilen bir hadise göre deli şahıs bilincini kazanmayana dek her yükümlülükten muaf olacak[5] ve tabii olarak sınavsız bir şekilde cennete girecektir. Bilincini yitirmemiş hastalar sınamadan muaf olmayacaklardır, lakin kendilerinin sınavı kıyamet gününde başkalarının kendilerine gıpta edecekleri tarzda kolay olacaktır. İmam Bakır (a.s) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Eğer mümin birey dünya musibetlerinin ne kadar ecir ve ödül taşıdığını bilseydi, bedeninin makas ile doğranmasını arzu ederdi.”[6] Belirtilen hususlar esasınca, eğer ahirete inanmayacak ve tüm yaşamı bu maddi dünyaya özgü bilecek olursak, delilerin, çözümsüz hastaların ve özellikle hasta çocukların varlığını varlık düzeninde adaletin bulunmayışının bir göstergesi olarak algılarız. Lakin ölümden sonra ebedi yaşama inanacak olursak, dünya hayatını onun karşısında okyanus karşısındaki bir damladan daha az olarak göz önünde bulunduracak olursak ve öte taraftan kendi dinsel öğretilerimiz esasınca dünyadaki zorlukların ahiret diyarında mümkün olan en güzel şekilde telafi edileceğine iman edersek, asla hikmet sahibi yüce Allah hakkında adaletsizlik sanısına kapılmayız. Son olarak şu noktaya da dikkat etmeniz gerekir: Sorunuzda algılandığının tersine, dünyadaki zorluklar, zorunlu olarak insanın hatalarının neticesi değildir. Aksine buna ek olarak, bazı durumlarda bu günahtan kaynaklanmayıp insanların manevi rüştü için ve ahiret diyarında daha üstün bir makam elde etmek için bir yol olarak da değerlendirilebilir. Bu hususta dikkatiniz aşağıdaki rivayetlere çekiyoruz:

1. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yolcu şahıslar uygun hediyeler ile yakınlarını görmeye gittiği gibi, bazen yüce Allah da bir takım zorluklar öne sürerek mümin kullarıyla görüşmeye gider.”[7]

2. Ali b. Reab, İmam Sadık’tan (a.s) “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder”[8]ayetinin tefsirini sorduğunu ve İmam Ali (a.s) ve evlatları için meydana gelen musibetlerin de bu ayet uyarınca kendilerinin davranışlarının neticesi olup olmadığını sorduğunu belirtir ve oysaki biz onların temiz ve günahtan uzak bir aile olduğunu biliyoruz diye ekler. İmam Sadık (a.s) bazı konuları dile getirdikten sonra şöyle buyurur: “Yüce Allah bazen iyi kullarını bir günah işlememişken de bir takım zorluklara tabi tutar ve bu vesileyle kendilerine daha fazla ödül verir.”[9]

3. İmam Seccad’ı (a.s) kanlı Kerbela hadisesinden sonra esir olarak Yezit’in yanına götürdüklerinde Yezit (alay edercesine) şu ayeti okur: “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir” (başka bir ifadeyle Yezit bu ayete yanlış bir şekilde istinatta bulunarak Ehlibeyt için meydana gelmiş acıları kendilerinin yanlışlıklarının neticesi olarak dile getirmek istiyordu). İmam Seccad (a.s) cevap olarak şöyle buyurdu: Bu ayetin bizim ile bir irtibatı yoktur. Bizim çektiğimiz zorluklar Kur’an’ın başka bir ayetinin kapsamına girmektedir: Maesabemin musibetin fil'ardi ve la fi enfusikum illa fi kitabim minkabli en nebreeha, innezalike 'alellahiyesîr.[10] “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.”[11]İmam bu ayete istinatta bulunarak Yezidin kendi zalimane davranışını gerekçelendirmek üzere yaptığı safsatasını geçersiz kıldı. Bu rivayet baz alınarak şöyle bir netice alınabilir: Çocukların çözümü olmayan hastalıkları ve benzeri zorluklar onların davranışlarının neticesi değildir. Dolayısıyla onlar ne gibi bir hata yapmışlardır ki böyle cezalara müstahak olmuşlardır, diye bir soru sorulamaz. Bu zorluklar, başkaları için ibret dersidir ve kesinlikle hasta çocuk da böyle zorluklara katlanması nedeniyle ahiret diyarında uygun bir makama erecektir. Başka bir bakışla, insan için meydana gelen sorunların bazen kendisinin yanlış davranışının cezası ve bazen de ilahi imtihan olduğu söylenebilir. Bu hususta 169 (Site: 1244) sayılı yanıta da müracaat edebilirsiniz.

 


[2] Bkz: Soru: 288 (site: 434).

[3] Alak Suresi, 6 ve 7. ayet.

[4] Şeyh Saduk, El- Hisal, c. 1, s. 113, hadis 89, Müessesetu En- Neşri’l İslami, Kum, 1403 h.k.

[5] Hürr’üAmuli, Muhammed bin El- Hasan, Vesailu’ş Şia, c. 28, s. 23, hadis 34121, MüessesetuA’lulBeyt, Kum, 1409 h.k.

[6] İskafi, Muhammed bin Hammam, Et- Temhis, s. 32, hadis 13, Medresetu’lİmamu’l Mehdi (a.c.f), Kum, 1404 h.k.

[7] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, Kafi, c. 2, s. 255, hadis 17, Daru’lKutubu’l İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[8] Şura Suresi, 30. ayet.

[9] Kâfi, c. 2, s. 450, hadis 2, Bu hususta 2056 sayılı (site: 2418) yanıtı okuyarak faydalı bilgilere ulaşabilirsiniz.  

[10] Hadid Suresi, 22. ayet.

[11] Kâfi, c. 2, s. 450, hadis 3.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • İmam Hüseyin (a.s) mateminde çıplak bir şekilde sine vurmanın hükmü nedir?
    4017 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2018/11/17
    Taklit mercilerin İmam Hüseyin (a.s) matem merasimlerinde sine vurmak için çıplak olunması hakkında fetvalarında göze çarpan çoğunlukla namahremin gözü önünde olmaması ve fesat içermemesi halinde caiz olduğu yönündedir. Aynı şekilde hiçbir taklit merci hızlı şekilde sine vurulmasını haram bilmemektedirler. Bilakis bunun müstahak olduğunu ifade edip tekit etmişlerdir. ...
  • Tabiatı doğru bir şekilde kullanmanın yolu nedir?
    5527 Pratik Ahlak 2012/02/04
    İslam, başka mektepler gibi insanın ihtiyaçlarına tek bir açıdan bakmamış, tek maddi yönüne veya tek manevi yönüne odaklanmamış, aksine orta yolu tutmuştur. İlahi nimetleri doğru bir şekilde kullanmak, maneviyatla ve ahiretle çelişmediği gibi insanın saadet yolunda ilerlemesini de sağlar. ...
  • Kendimizi yetiştirmeye ve nefsimizi arındırmaya nereden başlamalıyız?
    10670 Pratik Ahlak 2010/05/06
    Tezkiye, nefsi arındırmak ve temizlemek anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de nefsi arındırmanın önemi hakkında birçok ayet bulunmaktadır. Ama şu bilinmelidir ki; nefsi arındırmaya başlama noktası her insana göre değişir. İslam’ı henüz kabul etmemiş birisinin nefsi temizlemeye başlayacağı ilk aşama, İslam’ı kabul etmesidir. Müminler için ilk basamak, ...
  • Aşura duasında yer alan“esselamu aleyke ya Eba Abdillah ve âla’l-ervahi’l-leti hallet bifinaik” cümlesindeki ruhlar kimlerdir?
    18626 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/04/12
    “Ervahi’l-leti hallet bifinaik”ten kastedilen Kerbela coğrafyasında Şehidlerin Efendisi (a.s) ile birlikte şahadete eren şehidlerdir. Bu tespitin delili şu noktalardır:1. Genellikle ziyaretçi ve yaşayan kimselerden ruhlar diye söz edilmemektedir. 2. Bu dua, ziyaretçi tarafından yapılan bir hitaptır ve genellikle ...
  • Hayvana dönüşme nasıl olmaktadır ve şuan yeryüzünde bulunan hayvanlar, hayvana dönüşmüş olan insanlar mıdır?
    25360 Tefsir 2009/05/17
    “Mesh” sözlükte, bir şekilden daha kötü bir şekle dönüşme anlamına gelmektedir; Kuran ve hadis teriminde ise, bazı günahkâr (bazı özel günahlara sahip) kimselere ve ümmetlere nazil olan bir çeşit azaptır.Mesh olan insanlar hayvan (maymun, domuz vb.) şeklindedirler; yani işlemiş olduğu günahın hayvansal şeklini bu dünyada onun insanî şeklinin üzerine ...
  • Hacda neden ihram giymeliyiz?
    15183 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/03/11
    Hac insanı düşündüren ve fıtratına yönlendiren birçok sır ve alametlerle doludur. Hacda her adımda amellerin zahir ve batınına dikkat edilmelidir; zira onun zahiri için riayet edilmesi gereken bir takım özel hükümler vardır ve batına bakmayla bu sır ve gizemli amellerin felsefe ve nedeni kavranabilir. İhram elbisesi giymek, ...
  • Niçin Hz. Âdem’in (a.s) hatası yüzünden yer küresinde kalmaya mecbur olup sonuçta günaha bulaşıp cezalandırılmalıyız?
    14201 Eski Kelam İlmi 2010/06/02
    Hz. Âdem başta olmak üzere bütün Enbiyalar (a.s) her çeşit günah ve hatalardan masum ve beridirler. Hz. Âdemin yaptığı şey ise irşad-i bir emre muhalefetti. Dolaysıyla yapılan bu muhalefete günah denilmez. Aslında insanın ve Hz. Âdemin yeryüzüne gelişi ilahi bir takdir olup ...
  • Kur’an ve hadisler bakımından ihtiyari ölüm nedir?
    12182 Pratik İrfan 2012/07/21
    İslami irfanda “mevt-i ihtiyari” teriminin asıl kaynağı ve mebdei İslam peygamberinin (s.a.a.) buyurmuş olduğu şu sözünün: “mutü kalbe en temutü”[i] ölmeden önce ölünüz” olduğunu söylemek mümkündür. Bu kelamda birinci olarak “ölünüz” denmekle “ölüm”, ihtiyari bir amel olarak ortaya atılmış ve ikinci olarak “ölünüz” denmekle ...
  • Eğer evlat anne ve babasından önce vefat ederse merhumun evladı büyükbabasından miras alır
    22626 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/17
    Mirasın tabakaları ve açıklaması hakkında 3254 (Site: 3943) ve 1325 (Site: 1320) sayılı sorulara müracaat edebilirsiniz. Ama sorunuz hakkında muhterem mercilerin fetvalarını beyan etmeden önce, ölünün bir evladı (erkek veya kız) olduğu müddetçe torunlara miras ulaşmayacağını hatırlatırız. Ölünün (burada ölü derken büyükbaba veya büyükanne kastedilmektedir) evlatları kendisinden önce ölmeleri ...
  • Fecr suresinin 22. Ayetinde “Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği…zaman”, denilmektedir. Bu ayette zikredilen saf’tan maksat nedir?
    9690 Tefsir 2012/02/15
    Bu kelime ve onun türevleri kur’anı kerimin diğer ayetlerinde de zikredilmiştir.[1] Saf kelimesinin anlamı eşyayı doğru hat üzerinde yan yana koyma anlamındadır. İnsanların saf tutukları ve ağaçların yan yana dizmesi gibi.[2] Ayeti kerimede “seffen” ...

En Çok Okunanlar