Gelişmiş Arama
Ziyaret
8711
Güncellenme Tarihi: 2011/07/14
Soru Özeti
Allah tarafından müteaddit Peygamberlerin gönderilmesindeki hikmet nedir?
Soru
Neden Allah u Teâlâ göndermiş olduğu bir önceki Peygamberin sözlerini tahrif olunmaktan korumadı ve Onun getirmiş olduğu şeraiti daha kâmil etmek için bir sonraki Peygamberi göndermeye gerek duydu?
Kısa Cevap

Allah u Teâlâ’nın lütfünün tecelli ettiği yerlerden birisi hiçbir ümmeti hiçbir zaman kılavuzsuz (hidayetçi) bırakmaması ve daima peygamberleri göndermiş olması ve yeryüzünü hüccetsiz bırakmamasıdır. Ama müteaddit dinlerin var olması ve daha sonraki dinlerin tekâmül bulması farklı dönemlerde beşer fikrinin tekâmül bulması nedeniyledir. Başka bir beyanla ilkel insanların sahip oldukları yetenek kâmil bir dinin tüm düsturlarını alabilecek seviyede ve durumda değildi. Bu nedenle kâmil olan İslam dini daha önceki insanlar (ümmetlere) için gönderilmedi. Bilakis ardı ardına peygamberler ve Resuller gönderildi. Gönderilen her Resulün insanlara sunmuş olduğu şeraitle insanlar eğitildi. Böylelikle yavaş yavaş ve tedrici olarak insanların algılama ve alabilme yetenekleri yükselerek son ve kâmil olan dinin gönderilmesi için zemine hazırlandı. Peygamberimiz hz. Muhammed dönemine gelinceye kadar bu durum böyle devam etti. Bu döneme gelindiğinde insanlar fikirsel ve algılama gücü bakımından nispi bir tekâmüle vardılar. Bu nedenle Allah u Teâlâ en kâmil ve en kapsamlı dinini yani İslam dinini gönderdi ve bu dini koruma görevini ve tefsir etme vazifesini Masum İmamların (a.s.) uhdesine verdi. Her halükarda bu dinin baki kalabilmesi, korunması ve savunulmasının zeminesi toplumun kendisi arasında var olan bazı kişiler vasıtasıyla mümkün duruma geldi. Zira toplum içinde dinin cevheriyle irtibat kurup hakikatini alıp diğer insanların ihtiyarine sunabilen kimseler vücuda gelmişlerdi.  

Bu açıklamayla daha önceki dinlerin tahrif oluşlarını düzeltmek için yeni Peygamberlerin gönderilmesine neden olan tam delil değil, bilakis söz konusu delillerden birisidir. Bu bir taraftan, diğer taraftan bir dinin tahriften korunması insanların sahip oldukları potansiyellerden kopuk bir şekilde değerlendirilmesi imkânsızdır.

Ayrıntılı Cevap

Allah u Teâlâ’nın lütfünün kulları için tecelli ettiği yerlerden birisi hiçbir ümmeti hiçbir zaman kılavuzsuz bırakmamış olmasıdır. Zira insan birkaç âlemi geride bırakan ve önünde var olan birkaç âlemi de geçmesi gereken bir varlıktır. Bu dünyada ilahi bir kılavuz ve vahiyle irtibatı olan bir yol gösterici olmadan hangi âlemlerden geldiğini ve hangi âlemlerden ve nasıl geçmesi gerektiğini bilemiyor. Bu soruyu cevaplandırmak ve bu ihtiyacı gidermek için Allah u Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ve le kad beasna fi kulli ummetir rasulen[1]  Gerçekten biz her ümmet içinde Resul günderdik[2] ve im min ümmetin illa hala fiha nezîr”.[3] Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. “Summe erselna rusulena tetra[4] insanlar için kılavuz ve hidayetçi olsun diye “Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik”.[5]

İlahi ayetler, Masumlardan nakledilen hadisler ve akli deliller esasınca hiçbir zaman yeryüzü ilahi hüccetten, ilahi bekçilerinden ve dini tebliğ eden kimselerden boş kalmamıştır. “Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi”.[6] Aslında bu ayeti kerime kelam ilminde konu olan lütuf kaidesine işaret etmektedir. Allah u Teâlâ hücceti tamamlamak için her ümmet ve her kavim için apaçık deliller gönderecektir. [7] İlahi dinler kemal dereceleri bakımından bir konumda değildiler. Ama ihtiva ettikleri asıl davet bakımından ve ilahi Peygamberlerin insanları davet ettikleri hakikat (zamansal, mekânsal, sosyal ve kavimsel şartların farklı olmasına rağmen) tek bir çeşitti. Bütün peygamberler insanları Allaha kul olmaya ve tağuttan sakınmaya davet ediyorlardı. “Ve le kad beasna fi kulli ummetir rasulen eni'budullahe vectenibut tağut”. “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik”.[8] Zira eğer tevhit anlayışının temeli sağlam olmazsa, zihniyetlerden ve insani toplumlardan tağuttanlar uzaklaştırılmazsa reformsal içerikli programların hiçbirisinin uygulanması mümkün olamayacak.[9]  

Ama buradaki soru şu: Neden Allah u Teâlâ ilk baştan beri kâmil bir din gönderip ve onu peygamberler vasıtasıyla korumadı, bilakis ardı ardına birçok peygamber gönderdi?

Bu sorunun cevabında söylenmesi gereken şey şu: Bir anne ve babayı düşününüz. Kendi küçücük çocuğunu terbiye etme noktasında tüm ahlaki meseleleri ve amel etmesi gereken tüm düsturları ilk merhalede söylemiyor. Bu merhalede bütün bu düsturlara amel etmesini de onlardan beklemiyor. Belki çocuğuna bu talimatları verirken birkaç merhale takip ediyorlar. Her merhaleye has bazı düsturları kendisine söylüyor ve o merhalede çocuğundan olan beklentisi de o merhaleye uygundur. Bu durum devam ediyor ta çocuk erginlik ve buluğ çağına varıp aklı kâmil olununcaya kadar. Çocuk bu merhaleye geldiği durumda artık kendisine verilmesi gereken talimatlar bir bütün olarak kendisine veriyor ve verilen talimatlara uygun vazifesini yerine getirmesini de kendisinden bekliyorlar.[10]

İnsan konusunda da durum bundan farklı değildir. İlki olarak gönderilen Peygamber (hz. Âdem (a.s.)) döneminde kâmil bir dinin bu merhaledeki insanlara sunulmasının istidadı ve potansiyeli yoktu. Zira insan fikirsel bazda farklı dönemlere sahiptir. Fikirsel bağlamda ilerledikçe fikirsel ve psikolojik ihtiyaçları da daha fazlalaşır ve karmaşıklaşıyor. Diğer taraftan da alabilme ve daha zor düsturları uygulayabilme kabiliyeti de yükseliyor. İnsan denen varlık ilk baştan beri bu kabiliyetlere sahip değildi. Bu esas gereğince ilk başta, öğretileri kolayca anlaşılır ve düsturları kolayca uygulanabilir niteliklere sahip şeri’atlerin gönderilmesi lazım geliyordu. Bu seyir böylece devam ederek istidatları gelişmiş ve İslam dininin içermiş olduğu muhtevayı taşıyabilecek insanlar vücuda gelinceye kadar devam etmiş.

Bu nedenle ilk Peygamber unvanıyla gönderilen hz. Âdem (a.s) birinci nesil insanların seviyesini (zarfiyetine) göz önünde bulundurmuş ve onların taşıyabilecekleri niteliğe sahip düsturları sunmuştu. Daha sonraki peygamberler dönemindeki nesillerin seviyesi ilerlemiş ve her peygamber kendi dönemindeki neslin gelişimine ve gerçekleşen tekâmüle tekabül edecek düsturlar getirişlerdir. Peygamberimiz hz. Muhammedin (s.a.a.) dönemine kadar bu durum devam etti. Hz. Muhammed artık en kâmil ve son dini getirdi ve insanların ihtiyarine sundu. Artık ondan sonra bir din gelmeyecektir.

Gerçi Allah tarafından gönderilen bütün ilahi peygamberler insanları tek bir Allaha davet etmiş ama her peygamberin getirmiş olduğu şeriat bir sonraki peygamberin gelmesine kadar geçerliydi ki daha önceki peygamber bu peygamberin geleceğinden de haber vermiştir. Daha önceki dinlere tabi olan bütün insanlar, Allah tarafından mucizeleriyle gönderilen yeni peygamber ve yeni dine tabi olmakla yükümlü kılınmuşlardı.

Buna binaen İslam dininin gelmesiyle daha önceki dinlerin tümü nesh (ibtal) edildi ve takipçileri bu kâmil ve son dine tabi olmakla ve ona itaatle yükümlü idiler.

Bu açıklamayla daha önceki dinlerin tahrif oluşlarını düzeltmek için yeni Peygamberlerin gönderilmesine neden olan tam delil değil, bilakis onlardan birisidir. Bu bir taraftan, diğer taraftan da bir dinin tahriften korunması insanların sahip oldukları potansiyellerden kopuk bir şekilde değerlendirilmesi doğru olmadığı gibi ve imkânsızdır da.

Daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki adreslere müracaat edebilirsiniz:

1-   Nemaye: delayil hakkaniyet-i İslam, sual no: 275 (sayt: 73).

2-   Nemaye: hakkaniyet-i Şia, sual no: 1523 (sayt: 2011).

3-   Hadevi Tahrani, Mehdi, kitab-i mebani kelami içtihdi, s. 61, ve…

4-   Hadevi Tahrani, Mehdi, kitab-i fhverha ve porsışha, sırrı hatemiyet, s. 33.  



[1] Nahl, 36.

[2]Tefsiri nümüne”, c. 11, s. 222.

[3] Fatır, 24.

[4] Müminün, 44.

[5]Tefsiri nümüne”, c. 14, s. 245.

[6] Beyine, 1.

[7] CEVADİ AMULİ, “tefsiri mevzu”i kuran”, C. 6 (sirei peygamberen der kuran); “Tefsiri nümüne”, c. 27, s. 202.

[8] Nahl, 36.

[9]Tefsiri nümüne”, c. 11, s. 221.

[10]Şehid MUTAHARİ, “İslam ve muktaziyat-i zaman”, c. 1, s. 563.

Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Toplumun tüketime yöneldiği, ümmetin darmadağın olduğu ve yalan, hilekârlık ve düzenbazlığın çokça yaygın olduğu şartlarda İslam’ın buyruklarına göre doğru bir şekilde nasıl amel edilebilir?
    5907 Pratik Ahlak 2012/05/16
    İslam dininin hüküm ve buyrukları iki alanda icra edilir. Bazıları ferdi ameller ve bazıları da toplumsal meseleler alanına girer. Ferdi ameller her toplumda uygulanabilir; yani eğer bir Müslüman İslam hüküm ve buyruklarını ferdi ve şahsi boyutta uygulamak isterse; örneğin namaz kılmak ve oruç tutmak isterse, toplum bozuk ...
  • Cabir İbn-i Hayyan’ın kısa biyografisini açıklar mısınız?
    10970 تاريخ بزرگان 2011/08/16
    Cabir İbn-i Hayyan, Ebu Abdullah veya Ebu Musa Cabir İbni Abdullah-i Tarsus-i Kufi olarak tanınanmeşhur bir sofidir (tasavvufçudur). [1]İbni Nedim “El-Fihrist” kitabında onun künyesini Ebu Abdullah olarak zikir ederek, şöyle diyor: Razi (Zekeriya-i Razi) fenni kitaplarında Cabir ...
  • Müminin nefsinin velayeti Masum İmam’ın elinde olduğu konusundaki görüşünüz nedir?
    5444 Eski Kelam İlmi 2012/01/29
    Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin Cevabı:Hz. Masum İmamlar’ın (a.s) müminin üzerinde tekvini ve teşrii velayetleri vardır, ancak bu velayeti uygulama noktasında hayırlar göz önüne alınır. ...
  • Secde etmek için iki mühürden istifade etmek doğru mudur?
    5809 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/17
    Namaz kılan insanın secde yeri dizlerinin olduğu yerden birleşik dört parmak miktarından aşağı veya yukarı olmamalıdır.[1] Bundan dolayı iki mührün yüksekliği birleşik dört parmaktan fazla olmazsa ona secde edilebilir. Namazda secde yerinin yüksekliğini değiştirmenin de bir sakıncası yoktur.
  • İsm-i A’zam’ı kim bilmekteydi?
    6447 Teorik İrfan 2011/06/20
    İsm-i A’zam salt bir sözcüğü bilmek ve söylemekten ibaret değildir. Onun sözcük ötesi bir hakikati vardır. İsm-i A’zam kendini yetiştirme, nefis tezkiyesi, ibadet ve ilahi yardımlar ile bireylerde beliriverir ve bu halin etkisiyle Yüce Allah böyle bir kudret ve ilahi makamı kendilerine verir. Birçok ayet ve rivayette İsm-i A’zam’a ...
  • İslamî rivayetlere göre ruhun mahiyeti nedir ve Kur’an’da bu konuda neden daha fazla bir açıklama yapılmamıştır?
    15732 Tefsir 2012/01/18
    Ruh kelimesi değişik ilimlerde farklı anlamlar ifade eder ve bu kavram her ilimde kendi özel ıstılah anlamını taşır. Kur’an literatüründe de onun hakkında özel bir mana göz önünde bulundurulmuş ve değişik tabirler ile kullanılmıştır. Bu ayette ruhun hangi manasının sorulduğu hususunda birkaç ihtimal mevcuttur. Hayvanî ruh, insanî ...
  • Ahzap suresinin 37. ayetinin nüzul sebebi nedir?
    27421 تاريخ بزرگان 2011/04/13
    Ahzap suresinin 37. ayeti Peygamber’le (s.a.a) Cahş’ın kızı Zeynep’in evliliği hakkında olup şöyle buyuruyor: ‘An o zamanı ki Allah'ın, kendisine nimet verdiği ve senin de nimetler verdiğin kişiye ‘eşini bırakma ve çekin Allah'tan’ diyordun.’Zeyd bin. Harise azad edilmiş bir köle olup, Peygamber (s.a.a) onu kendisine ...
  • Neden ağaç altında cinsel ilişkiye girmemek gerekir?
    7897 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/11
    Bazı alimlere göre[1] cinsel ilişkiye girmenin mekruh olduğu yerlerden biri meyveli ağacın altıdır.[2] Yani bu işin orada yapılmaması daha iyidir. Ama haram değildir. Bu kerahetin nedeni Peygamber Efendimizin (s.a.a) buyurduğu şu sözdür: ‘Meyveli ağacın altında karınla cinsel ilişkiye girme; ...
  • İsmet kavramını açıklayabilir misiniz? Masum İmamlar (a.s)'ın dışında başkaları da ismet makamına ulaşabilirler mi?
    9058 Eski Kelam İlmi 2009/06/16
    İslami İnanç sisteminde ismet makamına sahip olan kimseye masum denmektedir. Masum Allah'ın özel lütfüyle her türlü günah ve kötü işlerden kendini uzak tutan, en küçük bir hata, yanlışlık yapmayan olan kimsedir. Ama böyle bir durum cebir ve iradesizlikten değil, aksine günah ...
  • Estetik ameliyatlar konusunda İslam’ın görüşü nedir?
    7593 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/05/14
    Ehl-I Beyt Mektebinin büyük Taklit Mercilerinin güzellik amaçlı estetik ameliyatları konusunda ki çeşitli görüşleri aşağıda sıralanmıştır:Ayatullah el-Uzma Hamei’nin yetkili bürosu tarafından yayınlan fetva:Mahrem olmayanın insana dokunmasının ve başka günahı gerektirmediği müddetçe, estetik ameliyeti haddi zatında caizdir.Ayetullah el Uzma Mekarim Şirazi’nin bürosu tarafından yayınlana fetva:Başka bir haramı ...

En Çok Okunanlar