Gelişmiş Arama
Ziyaret
15056
Güncellenme Tarihi: 2011/01/17
Soru Özeti
Allah’ın varlığının sonsuz olması diğer varlıkların varlığıyla çelişmez mi?
Soru
Allah eğer sonsuz ve varlığı her yeri kaplamışsa, o zaman diğer varlıkların yeri nedir?
Kısa Cevap

Allah’ın sonsuz olması demek, zatının her yönden sınırsız ve bütün kemallere sahip olması demek olup hangi yönden bakılırsa bakılsın herhangi bir sınırının olmaması manasına gelmektedir. Bir yer yok ki O, olmasın, bir zaman yok ki bulunmasın, bir kemal yok ki ona sahip olmasın. Bu yüzden Allah’ın zatının haddi ve sınırı yoktur.

Ama Allah’ın sonsuz olması demek, O’nun cisimler gibi her yeri doldurduğu manasına gelmez. Aksine Allah aslında hiçbir yeri kaplamamıştır, zira cisim denen şey (yani uzunluğu, genişliği, derinliği olan üç boyutlu varlık) yer kaplamaktadır. Allah cisim değil ki bir yeri kaplasın. Kaldı ki mekana sahip olmanın gereği, mekana ihtiyaç duyduğundan dolayı Allah’ın eksik olması, bir şeyin o belli mekanda sınırlanması ve Allah’ın hadis olmasıdır. Bu mahzurlar Allah’tan uzaktır ve Allah-u Teala onlardan beridir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruya cevap verebilmek için Allah’ın sonsuz olmasının ve alemdeki varlıkların Allah’la olan ilişkisinin ne manaya geldiğini anlamak gerekir.

Allah’ın sonsuz olması demek, zatının her yönden sınırsız ve bütün kemallere sahip olması demektir.[1] Hangi yönden bakılırsa bakılsın O’nun varlığında herhangi bir sınır olmadığı görülecektir. Bir yer yok ki O olmasın, bir zaman yok ki bulunmasın, bir kemal yok ki sahip olmasın.[2] Bu yüzden Allah’ın zatının hiçbir haddi ve sınırı yoktur. Nitekim Kur’an: ‘Göklerde de, yeryüzünde de Allah O dur.’[3] Ve ‘Artık nereye dönerseniz dönün, orada Allah'a dönmüş olursunuz.’[4] diye buyurmaktadır. Allah her yerdedir, haddi ve sınırı yoktur, bununla birlikte zaman ve mekanın üstündedir. Ancak Allah’ın sonsuz olması, O’nun her yeri kapladığı manasına gelmez. Hatta hiç bir yeri kaplamadığını da söyleyebiliriz. Zira cisim denen şey (yani uzunluğu, genişliği, derinliği olan üç boyutlu varlık) yer kaplamaktadır. Oysa Allah cisim değil ki bir yeri kaplasın. Üstad Mekarim Şirazi şöyle buyuruyor: ‘Allah cisim değildir demenin nedeni cismin zaman, mekan, nitelik, özellik ve etkiler yönünden sınırlı olmasından dolayıdır ve cismin boyutları vardır. Halbuki Allah’ın zatı, her yönden sonsuz ve sınırsızdır. İşte böyle bir varlık cismin boyutlarında, zaman ve mekanın zindanında hapsedilemez.’[5]

Öte yandan bir şeyin mekanının olması demek, o şeyi belli mekanda sınırlamayı gerektirmektedir. Allah’ın bir mekanı olsa, yani belli bir mekanla sınırlı olsa bu, Allah’ın zatının sınırsız olmasıyla terstir.[6]  İmam Kazım (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Şüphe yok ki Allah-u Teala, zaman ve mekan olmadan her zaman vardı ve şimdide aynı şekildedir. O’nun olmadığı hiçbir yer yoktur, aynı zamanda hiçbir yeri kaplamamış ve hiçbir mekanda hulul etmemiştir.’[7] Adamın biri İmam Ali’den (a.s): ‘Rabbimiz yeri ve göğü yaratmadan önce neredeydi?’ diye sorduğunda şöyle buyurdu: ‘Nerede sorusu, mekandan sormaktır. Allah vardı ve hiçbir mekan yoktu.’[8]

Kaldı ki Allah’ın, başkalarına ihtiyacı yoktur, her şey ona muhtaçtır. Varlığı için bir mekana sahip olmak istese o mekana ihtiyacı var demektir. Bu durumda da Allah vacib-ul vücud ve ihtiyaçsız olmayacak ve varlığı için bir mekana ihtiyaç duyan biz insanlar gibi mekana ihtiyaç duyacaktır. Emir-ul Müminin (a.s) Yahudi alimlerinden birine şöyle buyurdu: ‘Allah-u Teala’nın kendisi mekanı yaratmıştır, öyleyse O’nun bir mekanının olması imkansızdır. Ve kendisine bir mekanda yer vermekten daha üstündür. Kendi kitaplarınızdan birinde şöyle bir şey gördün mü: ‘Birgün Musa b. İmran (a.s) oturmuştu, doğudan bir melek geldi. Hz. Musa ‘Nereden geldin?’ diye sordu. Dedi ki: ‘Allah’ın yanından.’ Sonra batıdan bir melek geldi. Ondan da nereden geldiğini sordu. Allah’ın yanından geldiğini söyledi. Bir başka melek geldi ve ondanda nereden geldiğini sorduğunda ‘Yedinci gökten, Allah’ın yanından geliyorum’ dedi. Bir melek daha geldi. Ona da nereden geldiğini sordu o da: ‘Yedinci yerden Allah’ın yanından geliyorum’ diye cevap verdi. İşte burada şöyle buyurdu: ‘Hiçbir mekanın kendisinden boş olmayan kimse ne münezzehtir. Hiçbir mekan O’na başka bir mekandan yakın değildir.’’[9] Halbu ki, Allah’ın bir mekanı olsa, 1) O mekanla sınırlanacak ve başka mekanlarda olmayacaktır. 2) Mekanın kendisine muhtaç olduğu mekanın yaratıcısı değil, mekana ihtiyacı olan bir yaratıcı olacaktır.

Başka bir delil de şudur: Mekan hadis’tir (yani önce yoktu, sonradan varoldu), ezeli ve kadim değildir. Oysa Allah hem ezelidir (kadim), hem de ebedi.[10] Allah-u Teala mekan sahibi olmak isterse mekan gibi kendiside hadis olacaktır. Dolayısıyla zati olarak kadim ve ezeli olmayacaktır. Halbu ki Allah zati olarak kadim ve ezelidir. Bu yüzden bir mekanı olamaz.[11]  

‘Allah her yerdedir’ demek Allah’ın mekan üstü olduğu demektir. Dolayısıyla bütün mekanlar O’na göre birdir, her yeri doldurmuş ve varlığı her yerdedir.[12] İmam Sadık (a.s) Ebu Şakir’in sorduğu ‘Bir olan ve görünmeyen Allah taşın içinde midir?’ soruya şöyle cevap verdi: ‘Her şeyin içinde ve her yerdedir. Görülmeyen hava nasıl ki her yerde ise Allah-u Teala’da her yerdedir.’[13]

Kur’an-ı Kerim bu konuda şöyle buyuruyor: ‘Doğu da Allah'ındır, batı da. Artık nereye dönerseniz dönün, orada Allah'a dönmüş olursunuz. Şüphe yok ki Allah'ın rahmeti boldur, o her şeyi bilir.’[14]

Varlıkların Allah’la olan ilişkileri nasıldır?

Alemdeki varlıkların çok, çeşitli ve farklı olmalarında kimsenin şüphesi yoktur. Ama bütün bunlar Allah-u Teala’nın sıfatlarının tecellisi ve O’nun sonsuz feyizlerinden bir feyizdir. Cabir, İmam Sadık’tan (a.s) ‘Siz Allah’ın her yerde olduğunu kabul ediyorsunuz değil mi?’ diye sorduğunda İmam (a.s) ‘Evet’ diye buyurdu. Cabir dedi ki: ‘Öyleyse Allah’ın her şeyde olduğunu da kabul ediyorsunuz.’ İmam: ‘Evet’ dedi. Bunun üzerine Cabir dedi ki: ‘O zaman ‘Yaratan ve yaratılan birdir’ diyenlerin görüşü doğrudur, çünkü Allah’ın her şeyde olduğunu kabul edersek her şeyin hatta taş, su, bitkilerinde Allah olduğunu kabul etmemiz gerekecektir.’ İmam (a.s) buyurdu ki: ‘Hayır öyle değil. Allah taşta, suda ve bitkide vardır ama taş, su ve bitki Allah değildir. Tıpkı yağın kandilde olması ama kandilin yağ olmadığı gibi.’[15]

İmran Sabi, İmam Rıza’dan (a.s): ‘Allah mı yaratılmıştadır yoksa yaratılmış mı Allah’tadır?’ diye sorduğunda İmam (a.s) şöyle buyurdu: ‘İmran, Allah böyle şeylerden münezzehtir. Şimdi Allah’ın lütfuyla sana bir örnek vereceğim ki meseleyi anlayabilesin. Söyle bakalım, aynaya baktığında kendini aynada gördüğün zaman sen mi aynadısın yoksa ayna mı sendedir? Eğer hiç biriniz birinizde değilseniz o zaman onda neyle kendini görüyorsun?’ İmran ‘Benimle ayna arasında olan ışığın vesilesiyle.’ diye cevap verdi. İmam Rıza (a.s) ‘Acaba aynadaki ışık gözündeki ışıktan fazla mıdır?’ diye sorduğunda İmran ‘Evet’ dedi. İmam ‘Göster o zaman’ dedi. İmran bir cevap veremedi. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: ‘Demek ki ışık, ikinizden birinizde olmadan kendini ve aynayı görmene vasıta olmuştur (öyleyse Allah yarattıklarında, yarattıklarıda Allah’ta olmadan hilkatte tesir eder).’[16]

Hz. Ali (a.s) bu konuda şöyle buyuruyor: ‘O bir şeyle beraber değildir, ama onlardan ayrı da değildir.[17]

Son olarak diyoruz ki: Hakiki varlık Allah’ındır, diğer varlıklar O’nun aynasıdır ki, yarin resmini göstermektedir. Onlar rububi zatın göstergesi ve tecellisidirler. Bu, Emir-ul Müminin’in (a.s) şu sözünün manasıdır: ‘Ben Allah’ı her varlıktan önce, sonra ve onunla beraber gördüm.’[18]  Çünkü Allah olmazsa hiçbir varlık olmayacaktır.


[1] -Nasır Mekarim Şirazi, Akide-i Yek Müselman, s.38, Matbuati-i Hedef, 1. Baskı.

[2] -Nasır Mekarim Şirazi, Huda Ra Çegune Beşinasim, s.42, İntişarat-ı Muhammedi, 1343.

[3] -En’am/3

[4] -Bakara/115

[5] -Nasır Mekarim Şirazi, Akide-i Yek Müselman, s.43.

[6] -Nasır Mekarim Şirazi, a.g.e. s.47.

[7] -Saduk, Tevhid, 28.Bab, Hadis:12.

[8] -Asğar Kaimi, Usul-u İtikadat, s.61, Müdüriyet-i Havza-i İlmiyyey-i Kum, h.ş.1378.

[9] -İctima-i Tabersi (r.a), c.2, s.313.

[10] -‘Ve odur her şeyden önce var olan ve her şeyden sonra kalan ve O,

ahirdir, batındır ve her şeyi bilendir.’ (Hadid/3)

[11] -Şeyh Tusi (r.a), Keşf-ul Murad Fi Şerh-i Tecrid-il İtikad, s.318, İntişarat-ı Şekuri, Kış, 1373.

[12] -Nasır Mekarim Şirazi, Huda Ra Çegune Beşinasim, s.81.

[13] -Muhamedi-i Rey Şehri, Bahs-i Azad Der İslam, s.58, Merkez-i İntişarat-ı Defter-i Tebligat-ı İslami-i Havza-i İlmiyyey-i Kum, Tir ayı h.ş.1372.

[14] -Bakara/115

[15] -Muhamedi-i Rey Şehri, a.g.e. s.90.

[16] -İhticacat (Bihar-ul Envar’ın 4. Cildinin Farsça Çevirisi), c.2, s.307.

[17] -Nehc-ul Belağa, 186. Hutbe

[18] -Vahdet-i Vücud ve Beda, s.13-17; Muhammed Taki Caferi, Tercüme ve Tefsir-i Nehc-ül Belağa, c.14, s.290.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Evlilikten önce cinsel ilişki olmaması kaydıyla mahrem olma akdı yapılabilir mi?
    10300 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/05/13
    Yakında evlenecek olan nişanlı kiz ve oğlanın (geçici veya devamli) evlilik yapılmadan önce birbirlerinden cinsel ilişki ve zevk almaya şer’an hakları yoktur. Bu, el vermek ve aşk söhpetleri yapmakla sınırlı olsa bile yine haramdır.[1]Ancak cinsel ilişki kurmamak şartıyla yapılan geçici evlilik akdiyle ...
  • Kur'an'da geçen "salat" kavramından maksat nedir?
    76481 Tefsir 2010/09/04
    "Salat" kelimesi çeşitli anlamlarda kullanılır, bu cümleden olmak üzere Müslümanların yerine getirdikleri özel ibadet, ibadet yeri ve dua sayılabilir. Bu da salat sözcüğünün Yüce Allah veya Müslümanlarca değişik manalara atanmasından kaynaklanmıştır.Kur'an'da yer alan ayetlere baktığımızda eğer "salat" veya "salavat" sözcüğü Allah hakkında kullanılırsa rahmet göndermek anlamındadır, namaz kılmak ...
  • İnsan nefsinin mertebe ve boyutları nelerdir? Şehvet ve gazap bu mertebelerin hangisinde yer alır?
    2736 انسان شناسی 2020/01/19
  • Hz. Müslim kimdi?
    18344 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2010/12/22
    Akil’in oğlu olan Müslim üç imam (müminlerin önderi Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin (a.s) ) ile aynı asırda olup onları yakından görmüş, İmam Hüseyin’in (a.s) imameti zamanında imamının hedefleri için canını feda etmiş ve Übeydullah b. Ziyad emriyle şahadete ulaşmıştır. O bu zamanda İmam Hüseyin’in (a.s) ...
  • Musa Mubarka’nın yaşamı hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
    6264 تاريخ بزرگان 2010/12/28
    Ebu Cafer Musa Mubarka’, İmam Muhammed Cevad b. Ali Rıza b. Musa b. Cafer’in (a.s) oğludur. O, h.k. 296 yılının rebiü’s sani’ ayında vefat etmiştir.[1]Umdet-ut Talib kitabında onun hakkında şöyle yazılıdır: O, İmam ...
  • Lütfen imameti ispatlayan akli delilleri ve imamın varlılığın gerekliliğini açıklar mısınız?
    9080 Eski Kelam İlmi 2010/03/09
    İmamet meselesi İslam’da çok önemli bir yere sahiptir. İmamet insanın tekamül yolundaki son durağıdır.Bu makam, Hz. İbrahim (a.s) ve İslam Peygamberinde (s.a.a) olduğu gibi bazen nübüvvet ve risalet makamıyla beraber olmuş, bazen de Masum İmamlarda (a.s) olduğu ...
  • Gadir hum gününde Allah u Teâlâ Peygambere (a. s.), İmam Ali\'ye verilmesini emrettiği o tabuttan Maksat nedir?
    10112 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/04/03
    Bu hadiste  ''tabut'' sözcüğü kullanılmaktadır. Kur'anı kerimde de şu cümleyle ''...En ye'etiyekumu't – tabut-u fihi es-sekinetun min rabbikum...'' bu tabuta işaret edilmiştir. Bu ayeti şerife "adata İsrail oğulları Talut'un Allah tarafından görevlendirildiğini Eşmuil peygamberleri tarafından açık bir dille kendilerine söylendiği halde onlar onun bu sözüne henüz ...
  • Allah İle İrtibat Zamanı Ne Zamandır?
    9440 Pratik İrfan 2011/08/03
    Her ibadetin ruhu Allah ile irtibat kurmak ve O’na yaklaşmaktır. Bu husus namaz, dua ve Allah’ın dergâhına yalvarma ve yakarma ile müyesser olacaktır. Allah ile irtibat kurmak özel bir zaman ve mekâna has değildir. Elbette gece yarısı gibi bazı zamanlar Allah ile irtibat kurmak için en güzel zamanlardır veya ...
  • Araştırmadan kendisi için taklid mercii seçen bir kişinin şimdi vazifesi nedir?
    6530 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/11
    İnsan tevzihu’l-mesail kitaplarında yazılı olan[1] yollarla araştırıp a’lem müctehidi belirlemesi ve ona taklid etmesi gerekir. Buna göre bu şer’i ölçüler riayet edilmeden yapılan taklid geçersizdir.[2]Başka bir ifade ile eğer belirlenen yollarla araştırmadan kendisi ...
  • Geleneksel fıkıh nedir?
    8377 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/11/12
    Geleneksel fıkıh, Şia âlimlerinin, bin yılı aşkın kullandıkları yöntem esasınca, hatıralaşmış kendi kitaplarının yöntemiyle dini hükümleri elde edip içtihat etmektir. Hz. İmam Humeyni (r.a) bu yöntemi, hükümlerin araştırılıp incelenmesinde yöntemlerin en iyisi bilmiş ve şöyle demiştir: “Ben, fıkhı sünneti (geleneksel fıkıh) ve içtihadı cevahiriye inanıyorum ve buna muhalefet etmeyi caiz ...

En Çok Okunanlar